Rûzbehân Baklî Şîrâzî ve Tevhid Anlayışı

Paul Ballanfat

13 Aralık 2014
Değerlendirme:
Tuğba Demir

Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği Tezgâhtakiler toplantı dizisinde Galatasaray Üniversitesi Felsefe bölümünden Profesör Paul Ballanfat misafir edildi.

Ballanfat, Şiraz’daki Bağdat tasavvuf kültürünün en mühim temsilcisi ve tamamlayıcısı olduğu halde Rûzbehân Baklî Şîrâzî’nin tasavvuf tarihinde unutulmuş bir figür olduğunu söylerek sözlerine başladı.  Ballanfat, Bağdat tasavvufunun etkisinin tarih içerisinde gücünü yitirdiğini, İbn Arabî etkisinin giderek ağırlık kazandığını ve Moğol istilasından sonra da Kübrevî’liğin Anadolu’yu tesiri altına aldığını öne sürdü. Ballanfat’a göre, İbn Arabî ekolü ve Kübrevî tarikati ile birlikte Osmanlı tasavvufu Şiraz ekolünden farklı kendine has bir kimlik kazanmıştır.

Rûzbehân’ın da müntesibi olduğu Şiraz ekolünün takip ettiği Bağdat tasavvufunun ayırıcı özelliği kendine has hakikat düşüncesidir. Heidegger’in “hakikat tanımlarının değişimi, felsefe tarihinde farklı dönemleri açar” sözüne atıfla Ballanfat, Bağdat ekolünün hakikat tanımından İbni Arabî’nin hakikat tanımına geçişte esaslı bir fark ortaya çıktığına dikkat çekti.

Bağdat tasavvufuna göre, “her keşifin kendisi bir örtüdür”. Hiçbir zaman sabit bir hakikat yoktur. Her hakikat başka bir hakikati örter. Küfür bir hakikati sabit kabul etmektir, zira gelecek hakikati örter (mahcub eder). Allah’ın zuhuru bir tecelli olduğundan tecellinin yapısı iltibastır, Tanrının giyinmesidir. Tanrı sürekli başka bir libas giyer. Tecelli, zuhurun özüdür. Tecelli iltibas olduğu için Tanrı’nın zuhuru, hem kendisi hem kendisi değildir. Örtmesinin sebebi, Tanrı’nın kıskançlığıdır (Gayyur). Hakikatin kendisi yanılsamadır. Her ne kadar bir yanılsama da olsa, bu yanılsama, bu iltibas yine de hakikatin kendisidir. Tanrının zuhuru, iltibası hep bir mekrdir (tuzak). Çünkü Allah, “hile yapanların en hayırlısı”dır. Hakikatin hakikat olduğu düşünüldüğü anda tuzağa düşülmüş olur.

Ballanfat, Rûzbehân Baklî Şîrâzî’nin tasavvuf anlayışını beş maddede şöyle özetledi:

Tevhid bir şahitlik, bir tanıklıktır. Hz. İbrahim yeniden diriltilmeyi görmek isteyerek tevhide şehadet veren peygamberdir. Tanıklık eden ikinci figür ise Musa’dır. Tanrı kendisini via negativa  gösteriyor (dağı patlatarak) ve Musa’nın tanıklığı ise sarhoşluk (mukatil, bayılma, ölme) halinde kendini gösteriyor. Tanıklık, Musa’yı konuşamaz (kekeme) hale getiriyor; tevhide tanıklığın şiddeti, mutlak negativitenin gücü onu sarhoş, yarı ölü halde bırakmıştır. Bu nedenle Musa’nın tanıklığını söze dönüştürecek Harun’a (ayık) ihtiyaç vardır.

Tevhid bir süreç, hareket, yolculuktur. Hem bir yıkım hem bir oluş hareketidir. Bu dinamik karakterinden ötürü hakikat ilgi/uğraşma gerektirir. Tevhid bir bilgi meselesi değil, bir cesaret meselesidir.

Tevhid muvahhidin sıfatıdır, Tanrı’nın değil. Bağdat ekolüne göre Tanrı beden gözüyle görünür. Tanrı gözler ile kendi kendisine görmektedir. Gerçek tevhid 1+1 ile değil, 1x1 ile ifade edilir. Tanrı birin bir ile çarpılmasındaki gibi müşadahe edilmelidir. İspat yönteminde kendinizi bir varlık Tanrı’yı da bir varlık olarak koymak gerekir, ancak ehadiyet söz konusu olduğunda sadece birin bir ile ilişkisi vardır. Muvahhid, Tanrı’nın onun gözünden kendi kendine bakmasına tanıklık edendir. Vahdeti tanımak sadece bir tahakkuktur. Sonunda Tanrı’yı görmek o kadar doygun bir tecrübedir ki, nihayetinde ortada görülecek bir şey kalmaz. Tanrı’yı görmenin özü görememek ya da hiçliği görmektir.

Tevhid, bir hiçlik tecrübesi olarak aktarılamaz bir tecrübe halinde kalır. Tanrı’nın özünü görmek, hiçliği görmektir; anlatılamaz, şath’larla ortaya çıkar. Tevhid gördüğüne dair bir itiraf değil, hiçliğe bir cevaptır.

Tanrı’nın özü bir pozitiflik, doluluk, tözsellik değil, negatiflik, boşluktur. Özü sıfatlarından önce gelmez, sıfatları özünden önce gelir.

Ballanfat, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendinin öz-göz-söz arasında kurduğu dinamik bir felsefi ilişkiden bahsederek ve Türkçe’nin böyle bir metafiziği, bu tevhid anlayışını ortaya koymada taşıdığı güce değinerek sunumunu sonlandırdı. Oturum soru-cevap faslının ardından nihayete erdi.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.