Türk Romanında Kritik Yaklaşımlar: 13 Ötede Saklı Bir Hakikat Tasarımı Olarak Taşrayı Yeniden Düşünmek

Mehmet Narlı

14 Ocak 2009
De­ğer­len­dir­me: Zeynep Gökgöz
 
Na­sıl­sa taş­ra hep ha­zır­dır aş­ka.
Cez­mi Er­söz’ün yu­ka­rı­da­ki mıs­ra­sıy­la otu­ru­ma gi­riş ya­pan Ümit Ak­soy’un bu ay­ki ko­nu­ğu Ba­lı­ke­sir Üni­ver­si­te­si Fen-Ede­bi­yat Fa­kül­te­si öğ­re­tim üye­le­rin­den Doç. Dr. Meh­met Nar­lı idi. Taş­ra­nın aş­ka ha­zır ol­ma­sı; saf­lı­ğa, bo­zul­ma­mış­lı­ğa, in­sa­ni­li­ğe ve iyi­li­ğe yap­tı­ğı gön­der­me ile çok an­lam­lı ge­li­yor ku­la­ğa. Pe­ki, taş­ra­yı ken­di­si­ne yük­le­nen bu an­lam­lar üze­rin­den dü­şün­mek ne ka­dar doğ­ru? Bu min­val­de Türk ro­ma­nın­da taş­ra­ya iliş­kin na­sıl bir al­gı­la­ma, kod­la­ma ve ak­ta­rım söz ko­nu­su­dur? Ce­va­bı­nı bek­le­di­ği­miz bu so­ru­la­ra, Meh­met Nar­lı “Taş­ra ne­re­si­dir?” so­ru­su­nu da ek­le­ye­rek su­nu­mu­na baş­la­dı:
Za­man, me­kân, si­ya­set ve kül­tür­le ilin­ti­le­ri se­be­biy­le taş­ra, ta­nım­lan­ma­sı zor bir kav­ram; mer­kez kav­ra­mıy­la bir­lik­te ka­im ol­ma­sı da ta­nım­la­ma­da­ki di­ğer bir zor­luk. Kav­ra­mın kök­le­ri pek çok mo­dern kav­ram gi­bi mo­dern­leş­me­ye da­ya­nı­yor. Bu tür­den bir an­lam­lan­dır­ma bir sü­reç ve­ya zıt­lık iliş­ki­si üze­rin­den ya­pı­lır. Şöy­le ki taş­ra­yı kır­sal­dan şeh­re, ce­ma­at­ten ce­mi­ye­te, örf­ler­den ka­nun­la­ra, ge­le­nek­ten mo­der­ne bir ge­liş­me sü­re­ci­ne atıf­la ta­nım­la­yan­lar ile kır­sal-şe­hir, ce­ma­at-ce­mi­yet, örf-ka­nun, ge­le­nek-mo­dern­lik kar­şıt­lı­ğı üze­rin­den ta­nım­la­yan­lar. Taş­ra­ya “mer­ke­zin dı­şın­da­ki her yer” der­sek, mer­ke­zi be­lir­le­yen kim­dir? Os­man­lı bağ­la­mın­da İs­tan­bul’a te­ka­bül eden mer­kez, An­ka­ra için de ge­çer­li mi­dir? Pe­ki, taş­ra­lı kim­dir, taş­ra­da ya­şa­yan mı­dır? Bun­lar ce­va­bı ve­ril­miş so­ru­lar de­ğil­dir...
Taş­ra­nın ede­bi­ya­tı­mı­za gi­ri­şi ilk ro­man ör­nek­le­riy­le ya­şıt­tır. Cum­hu­ri­yet dö­ne­mi­nin mer­kez­de­ki en­te­lek­tüe­li, taş­ra­ya yö­nel­me­si­nin ge­rek­çe­si­ni ger­çek­li­ğe ve mil­lî­li­ğe atıf­la ya­par; hal­kı ay­dın­lat­ma­yı ve kal­kın­dır­ma­yı ken­di­ne va­zi­fe bi­lir. Fa­kat ka­de­ri­ne terk edi­len taş­ra­ya gi­den ay­dın-ya­zar ir­ki­lir; çün­kü es­ki dim­dik kar­şı­sın­da dur­mak­ta­dır. San­ki yı­kı­lan re­ji­min ses­siz bir kit­le­siy­le kar­şı kar­şı­ya­dır... Gö­ren, ir­ki­len; fa­kat bu­na rağ­men taş­ra­ya iliş­kin he­def­le­rin­den vaz­ge­çe­me­yen ya­zar, ‘de­ğiş­me’yi en­gel­le­yen tip­ler in­şa eder: ağa, imam, ho­ca... Köy ro­man­la­rın­da kar­şı­mı­za çı­kan şe­ma­nın kay­na­ğı bu­dur. Ay­dı­nın ikin­ci yak­la­şı­mı da, Ku­vâ-yı Mil­li­ye ro­man­la­rın­da ol­du­ğu gi­bi, Mil­lî Mü­ca­de­le’nin mil­lî­li­ği­ni sağ­la­yan mil­le­tin va­tan, ba­ğım­sız­lık, bir li­der­in et­ra­fın­da ki­lit­len­me gi­bi olum­lu va­sıf­la­rı­nı yü­celt­mek­tir.
Çok par­ti­li dö­nem­de kar­şı­mı­za ‘ye­ni’ bir taş­ra çı­kar; mer­ke­zin oy ola­rak ken­di­le­ri­ne muh­taç­lı­ğın­dan mem­nun, mo­der­nist iler­le­me­ler­den nâ-mem­nun, ik­ti­da­ra hoy­rat­ça ta­lip ye­ni bir taş­ra... Ar­tık taş­ra, ‘uzak’lar­dan ge­len­ler ta­ra­fın­dan kur­ta­rı­la­cak bir yer de­ğil­dir; ya­ni sa­na­yi­leş­me ve kal­kın­ma ile bir­bi­ri­ne ben­ze­yen, yek­ne­sak­la­şan, bir şe­kil­de ta­nım­lan­mış mo­dern­lik için­den çı­kıp ge­len­ler ta­ra­fın­dan kur­ta­rı­la­cak bir es­ki de­ğil; kat­la­nıl­ma­sı ge­re­ken kas­vet­li bir yer­dir. Taş­ra­ya ba­kan göz, onu kas­vet­le ta­nım­la­sa da, kas­vet taş­ra­da de­ğil, ken­di­sin­de­dir.
Pe­ki, mah­ru­mi­ye­ti­ni te­vek­kül­le, ma­su­mi­ye­ti­ni te­va­zuy­la yan­sı­tan, in­san ve do­ğa iliş­ki­le­ri­ni sev­giy­le ya­şa­yan taş­ra­lar var mı­dır? Bu­nu ya­zan ya­zar­lar var mı­dır? El­bet­te ki var­dır; üs­te­lik sa­de­ce bir za­man­la­rın mil­lî ro­man­tik Ana­do­lu açı­lı­mın­da de­ğil, gü­nü­müz­de de var­dır...
Meh­met Nar­lı ko­nuş­ma­sı­nın ikin­ci bö­lü­mün­de ro­man­lar­da­ki taş­ra al­gı­la­rı­nı grup­lan­dı­ra­rak bi­rer ör­nek eser üze­rin­den in­ce­le­di:
1. Rea­lizm için taş­ra
Na­bi­zâ­de Nâ­zım’ın Ka­ra­bi­bik’i (1890) ilk köy ro­ma­nı ola­rak bi­li­nir. Nâ­zım, dev­rin­de mo­da olan rea­list an­la­yı­şa uy­gun bir ro­man ka­le­me al­mak is­te­ği için ko­nu ola­rak yok­sul­lu­ğu ter­cih et­miş ve yok­sul­lu­ğu da taş­ra­da bul­du­ğu için ko­nu­yu Ana­do­lu köy­lü­sü­nün ha­ya­tın­dan seç­miş­tir.
2. Taş­ra­yı kal­kın­dı­ra­lım sev­da­sı
Ah­met Mit­hat Efen­di -Ro­us­sea­u’dan et­ki­ler ta­şı­yan- Bah­ti­yar­lık’ta (1885) re­fa­hın ve sa­ade­tin taş­ra­da mı, şe­hir­de mi ol­du­ğu­nu sor­gu­lar ve ter­ci­hi­ni il­kin­den ya­na ko­yar.
3. Mo­dern en­te­lek­tüe­lin taş­ray­la acı bu­luş­ma­sı
Ya­kup Kad­ri Ka­ra­os­ma­noğ­lu ve Ya­ban (1932).
Mer­kez­le taş­ra ara­sın­da çift yön­lü bir sev­gi-nef­ret iliş­ki­si baş­lar. Mer­kez­den ge­len ay­dı­nın hal­kı­na ya­ban­cı­laş­tı­ğı­nı gö­rü­rüz. Ar­tık Ana­do­lu saf, ba­kir Ana­do­lu de­ğil­dir. Çı­kar­cı ve men­fa­at­çi halk kar­şı­sın­da ay­dın bir iç he­sap­laş­ma ya­par, ne­re­de ha­ta yap­tı­ğı­nı sor­gu­lar. Ama ge­ne ken­di acı­sı­dır an­la­tıl­ma­ya de­ğen, öte­ki­nin acı­sı de­ğil.
4. Taş­ra­da si­ya­set ya da de­mok­ra­si de­ne­yi­mi­nin taş­ra­da­ki al­gı­sı
Ta­rık Buğ­ra ve Yağ­mur Bek­ler­ken (1981).
Ka­sa­ba­da ku­rul­mak is­te­nen par­tiy­le, ku­rak­lı­ğa ça­re ol­sun di­ye bek­le­nen yağ­mur ara­sın­da bir ale­go­ri ya­pı­lır. Taş­ra her ke­si­miy­le ele alı­nır ve ya­şa­nı­lan par­ça­lan­ma­nın ne­den­le­ri sor­gu­la­nır. Bu sü­reç­te iki in­san ti­pi­nin taş­ra­da­ki olu­şu­mu­na ta­nık olu­ruz: Mu­ha­fa­za­kâr mo­dern­ler ile mo­der­nist mo­dern­ler.
5. Taş­ra­da bir otel ya da kö­tü­cül bi­re­yin yurt­suz­lu­ğu
Yu­suf Atıl­gan ve Ana­yurt Ote­li (1973).
Ro­man kah­ra­ma­nı­mız yurt­suz­dur. Çün­kü hem ce­mi­ye­tin (şe­hir) ge­rek­tir­di­ği bi­rey­sel­leş­me­yi ger­çek­leş­ti­re­mez, hem de ce­maa­te (taş­ra) ka­bu­lü­nü sağ­la­ya­cak in­san iliş­ki­le­ri­ni red­de­der. Bu yüz­den otel­de kal­ma­sı an­lam­lı­dır. Otel yal­nız­lı­ğı, kim­lik­siz­li­ği, ya­ban­cı­lı­ğı ona­yan tek yer­dir. Mer­ke­ze iliş­kin bir fi­gür ola­rak da An­ka­ra’dan ge­lip bir ge­ce ka­lan ve son­ra­sın­da hep bek­le­nen bir ka­dı­nı gö­rü­rüz. Hiç gel­me­ye­cek olan bu ka­dı­nın ha­ya­li ve sı­kış­mış­lık ha­li kah­ra­ma­nı­mı­zı ci­na­ye­te ka­dar gö­tü­rür. As­lın­da kat­let­ti­ği ken­di­sin­den baş­ka­sı de­ğil­dir.
6. Ah! O es­ki taş­ra ya da taş­ra öz­le­mi
Mus­ta­fa Kut­lu ve Ma­vi Kuş (2002).
Es­ki taş­ra­la­rın kay­bol­du­ğu­nu, ar­tık kal­ma­dı­ğı­nı dü­şü­nen; bu yüz­den hü­zün­lü, ol­gun, şa­ka­cı bir tarz be­nim­se­yen bu grup ro­man­cı­la­rın ne­re­dey­se bi­rer med­dah gö­re­vi­ni üst­len­dik­le­ri­ni söy­le­ye­bi­li­riz. Çün­kü ar­tık taş­ra ha­ki­ka­ti di­ye bir şey kal­ma­mış­tır.
7. Post­mo­dern za­man­la­rın taş­ra­sı
Or­han Pa­muk ve Kar (2002).
Kars taş­ra de­ğil­dir, Tür­ki­ye’dir; bir Tür­ki­ye pa­na­ro­ma­sı­dır. Cum­hu­ri­yet mo­dern­leş­me­si ile ge­le­nek­sel mu­ha­fa­za­kâr­lık ara­sın­da ka­lan ve kü­re­sel­li­ğin göl­ge­sin­de ya­şa­yan bu taş­ra­da her şey bir ara­da­dır: İle­ri­ci­lik-ge­ri­lik, din-din­siz­lik, es­ki-ye­ni, le­gal-il­le­gal gi­bi. Her şe­yin bir ara­da ol­ma­sı­nın so­nu­cun­da eli­miz­de ka­lan hiç­bir şey yok­tur. Her şe­yi bir­bi­ri­ne eşit­le­yen; de­ğer­le­rin eşit­li­ği üze­rin­den tü­mü­nü de­ğer­siz­leş­ti­ren bu an­la­yış, mo­der­niz­min bir eleş­ti­ri­si gi­bi gö­rül­se de, de­va­mı ni­te­li­ğin­de­dir ve kü­re­sel an­la­yı­şın sa­nat aya­ğı­nı oluş­tu­rur.
Bu lis­te­nin dı­şın­da baş­ka grup­lan­dır­ma­lar da ya­pı­la­bi­le­ce­ği­ni ya da fark­lı taş­ra al­gı­la­rı­nın bu lis­te­ye ek­len­me­si­nin müm­kün ol­du­ğu­nu be­lir­ten Nar­lı, so­ru­lan so­ru­la­ra ver­di­ği ce­vap­lar­la su­nu­mu­nu ni­ha­yet­len­dir­di.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.