Türk Romanında Kritik Yaklaşımlar: 14 Anlatsak Yine de Roman Olur mu: Edebi ve Bilişsel Bir Kategori Olarak Roman Hâlâ Mümkün müdür?

Erol Köroğlu

 19 Şubat 2009
De­ğer­len­dir­me: Nermin Tenekeci
 
An­lat­sak yi­ne de ro­man olur mu? Ol­maz, bu­nu bi­li­yo­ruz. Ro­man hâ­lâ müm­kün mü­dür? Ne­den ol­ma­sın ki!
Erol Kö­roğ­lu, ken­di ifa­de­siy­le sa­de­ce ede­bî kül­tür ta­rih­çi­si; ede­bi­yat ta­rih­çi­si ya da kül­tür ta­rih­çi­si de­ğil. Bir yan­dan da ro­man araş­tır­ma­cı­sı ve bir “ro­man fa­na­ti­ği”. Bil­gi, bel­ge ve ar­şiv des­te­ği­ni al­mak­la bir­lik­te, sa­de­ce eleş­tir­men­lik ya da salt ta­rih­çi­lik­ten ay­rı­lan bir ta­ra­fı var ede­bî kül­tür ta­rih­çi­si­nin: Met­nin özel­lik­le­riy­le bağ­la­mı­nın özel­lik­le­ri­ni bir ara­ya ge­tir­me­ye ça­lış­mak.
Ön­ce­lik­le bu ay­rı­mın al­tı­nı çi­zen Erol Kö­roğ­lu ile baş­ta ver­di­ği kı­sa ce­vap­la­rın uzun açı­lım­la­rı­na da­ir ke­yif­li bir söy­le­şi ger­çek­leş­tir­dik. Söy­le­şi­miz ye­ni so­ru-ce­vap­lar­la pe­kiş­ti.
Ro­ma­nın bit­ti­ği­ni gös­te­ren alâ­met­ler var mı?
Kö­roğ­lu’na gö­re, bom­bar­dı­ma­nı­na tu­tul­du­ğu­muz en­for­mas­yon, bi­li­şim, ile­ti­şim sis­tem­le­ri bu alâ­met­ler­den bi­ri. An­cak çe­liş­ki­li bir bi­çim­de en çok oku­nan ro­man­lar, ken­di­le­ri­ni bir bil­gi ola­rak sa­tan­lar ve özel­lik­le de ta­rih­sel ro­man­lar. Öy­le ki, Marks’ın “Av­ru­pa’da bir ha­ya­let do­la­şı­yor, ko­mü­nizm ha­ya­le­ti” sö­zü­ne gön­der­me ya­par­sak, bu­gün Tür­ki­ye’de bir ha­ya­let do­la­şı­yor. Ken­di­ni ta­rih ola­rak sa­tan ta­rih­sel ro­ma­nın ha­ya­le­ti! Bu bir if­rit ay­nı za­man­da. Çün­kü ken­di­ni ha­ki­kat ola­rak su­nan ide­olo­jik tez­li ro­man­lar ve ta­rih­sel ro­man­lar, bir yan­dan da düş­man­lık­la­rı kö­rük­lü­yor.
Si­ne­ma­nın, da­ha teh­li­ke­li­si, te­le­viz­yon di­zi­le­ri­nin ve in­te­rak­tif oyun­la­rın yay­gın­laş­ma­sı; fan­tas­tik ede­bi­ya­tın ge­liş­me­siy­le bağ­lan­tı­lı kur­ma­ca an­la­tı oluş­tur­ma ça­ba­la­rı; in­ter­net üze­rin­den par­ça­la­rı­nı mu­ha­ta­bı­nın seç­ti­ği sı­kış­tı­rıl­mış ro­man me­tin­cik­le­ri; kı­sa­ca­sı gör­sel­li­ğin kö­rük­le­di­ği tüm bu me­ka­niz­ma, ro­ma­na mey­dan oku­yan olu­şum­lar ara­sın­da yer alı­yor. Si­ne­ma, ken­di­ne öz­gü ka­li­te­li bir an­la­tı tü­rü ola­rak bir ke­na­ra ko­nu­la­bi­lir­se de, te­le­viz­yon di­zi­le­ri 19. yüz­yıl­da ga­ze­te­ler­de tef­ri­ka edi­len ro­man­la­rın kö­tü bir tak­li­di. Ay­nı za­man­da, hi­kâ­ye­yi ge­re­ğin­den faz­la uza­tan, sün­dü­ren bi­çi­miy­le bu­gü­nün oku­ru açı­sın­dan ka­bul edi­le­mez bir öy­kü­le­me tar­zı; bir ge­ri­ye gi­diş.
Kö­roğ­lu bu aşa­ma­da bir nok­ta­ya dik­kat çe­ki­yor: Ro­ma­nın tü­ke­ne­bi­le­ce­ği­ni ka­bul et­sek bi­le, or­ta­dan kalk­ma­sı an­cak in­san­la­rın bi­lin­ci­ni kay­be­dip hay­van dü­ze­yi­ne in­me­siy­le müm­kün olan an­la­tı yer­li ye­rin­de du­ru­yor. An­la­tı­nın bir par­ça­sı olan ro­man ise, ken­di­si­ne has özel­lik­le­ri ile baş­lı ba­şı­na bir im­kân. Oku­yu­cu­su­nu söz üze­rin­den ku­ru­lan bir dün­ya­nın içi­ne çe­ken; her bi­ri­ni -öz­nel al­gı­la­rı nis­pe­tin­ce- o dün­ya­dan ne­ma­lan­dı­ran; top­lum­sal etik, fel­se­fî ah­lâk açı­sın­dan ge­liş­ti­ren ve duy­gu­sal eği­tim­den ge­çi­ren zen­gin­leş­ti­ri­ci bir tec­rü­be.
Kö­roğ­lu’na gö­re, geç­miş­ten gü­nü­mü­ze “ro­man ne­dir?” so­ru­su et­ra­fın­da kat edi­len me­sa­fe, tü­rün sı­nır­la­rı­nı da­ha da ge­niş­let­ti. Ro­ma­nı es­te­ti­ğe ve üst-kül­tü­re ait gö­ren ve mo­dern dö­ne­min ma­be­di ola­rak ta­nım­la­yan an­la­yış da bu me­sa­fey­le bir­lik­te ka­buk de­ğiş­tir­di. Vel­ha­sıl köp­rü­le­rin al­tın­dan çok su­lar ak­tı. Ara­dan teo­ris­yen­ler, fel­se­fe­ci­ler, ta­rih­çi­ler; Sa­us­su­re, Bakh­tin, Der­ri­da, Fo­uca­ult, Mo­ret­ti geç­ti ve bu tü­re ba­kı­şı­mız de­ğiş­ti. Ian Watt ile ke­mik­le­şen 1950’le­rin ro­man dü­şün­ce­si de akan su­lar­dan na­si­bi­ni al­dı. Ro­ma­nın ka­pi­ta­liz­me da­ya­lı bur­ju­va sı­nı­fı­nın pa­laz­lan­ma­sıy­la or­ta­ya çık­tı­ğı­nı var­sa­yan ta­nım­la­ma­lar, -doğ­ru­luk pa­yı­na rağ­men- tür­le­rin bir­bi­riy­le do­la­şı­ma gir­di­ği bu sü­re­ci izah et­me­ye yet­me­di. Sos­yo-po­li­tik ve eko­no­mik du­rum­la­rın de­ğiş­me­siy­le kül­tü­rün de­ğiş­ti­ği, alt­ya­pı­da­ki oy­na­ma­la­rın üst­ya­pı­yı be­lir­le­di­ği şek­lin­de­ki kla­sik ina­nış­lar, ta­bi­ri ca­iz­se ka­ba Mark­sizm, bu tü­rü açık­la­mak­ta ki­fa­yet­siz kal­dı. Da­ha­sı, bu iş­le­rin hiç de ko­lay ol­ma­dı­ğı, bu­gün ro­man de­yip geç­ti­ği­miz tü­rün as­lın­da ne ka­dar va­kit ala­rak, ne çok ev­re­den ge­çe­rek de­ğiş­ti­ği; ya­vaş ya­vaş dö­nüş­tü­ğü gö­rül­dü. Ku­ram­sal tar­tış­ma­lar hız ka­zan­dı. İl­ginç söy­lem­ler or­ta­ya atıl­dı. Ede­bi­yat Sos­yo­lo­ğu Mo­ret­ti, me­se­le­yi mer­kez-çev­re açı­sın­dan ele al­dı. Çe­şit­li dil­ler­den İn­gi­liz­ce­ye ak­ta­rıl­mış me­tin­le­ri in­ce­le­ye­rek, ro­ma­nın 18. yüz­yı­lın ba­şın­da İn­gil­te­re’de or­ta­ya çık­tı­ğı­nı; ama nor­mun bu ül­ke de­ğil, kay­na­ğın be­nim­sen­di­ği ve ye­ni­den ya­zıl­dı­ğı çev­re ol­du­ğu­nu ile­ri sür­dü. Kay­nak­ta­ki olay-ör­gü­sü çev­re­ye öz­gü bir an­la­tım ve ka­rak­ter­ler­le ro­man ha­li­ne ge­ti­ri­li­yor­du. Bakh­tin, so­ka­ğın ro­ma­na ta­şın­ma­sı­nı ro­man­laş­ma ola­rak ta­nım­la­dı. Mo­dern çağ­da, ro­ma­nın ken­di­sin­den ön­ce­ki ve ken­di­siy­le ay­nı dö­nem­de­ki tür­le­ri ro­man­laş­tır­dı­ğı­nı ve bir tür kar­na­val­laş­ma ya­ra­tıl­dı­ğı­nı id­di­a et­ti. Kur­ma­ca an­la­tı­lar­da­ki di­ya­lo­jiz­me, fark­lı ses­le­rin bir ara­ya ge­lip ko­nuş­ma­sı­na dik­kat çek­ti. Ko­nuş­ma tür­le­ri­ne eğil­di, di­lin alt-dil­le­ri­ne önem ver­di. Der­ri­da da ben­zer şe­kil­de çok-dil­li­li­ğe işa­ret et­ti; ede­bi­yat­ta ve gün­de­lik dil­de sırf bi­ze ait bir tür yok­tu; tü­re ka­tı­lım var­dı. (Kö­roğ­lu, dı­şa­rı­da bun­ca tar­tış­ma­yı alev­len­di­ren ro­ma­nın çı­kı­şı me­se­le­si­ne, biz­de hâ­lâ aşa­ğı­lık komp­lek­siy­le yak­la­şıl­ma­sı­nı tu­haf kar­şı­lı­yor)
Ne­ti­ce­de, tüm bu teo­rik çer­çe­ve, fark­lı di­sip­lin­ler­le zen­gin­le­şen çe­şit­li ba­kış açı­la­rı ve hâ­li­ha­zır­da de­vam eden sı­ra dı­şı ça­lış­ma­lar, ken­di­si­ne mey­dan oku­yan alâ­met­le­re kar­şın ro­ma­nın tü­ken­me­ye­ce­ği­ni, ter­si­ne git­gi­de bü­yü­yen bir im­kân ola­rak de­vam ede­ce­ği­ni gös­ter­di; bir tü­rü dı­şın­da: tez­li ro­man!

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.