Bir Mirasın Tevarüsü: Osmanlıca Neşriyatın Cumhuriyete İntikali Nuri Arlasez Anma Programı

26 Mayıs 2012
Değerlendirme:
Tuba Nur Saraçoğlu

1910 yılında İstanbul’da doğar Nuri Arlasez. Tam mânâsıyla bir İstanbullu olarak tanınmaktadır. Büyük bir konakta devrin en meşhur ceza avukatının oğlu olarak dünyaya gelir, babası hukuk okumasını istediyse de o bunu gerçekleştiremez. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra başladığı hukuk fakültesini yarıda bırakarak kendisini Hint felsefesine verir. Yazma, ferman, vakfiye, levha ve işlemelerden oluşan muhteşem bir koleksiyon oluşturan Arlasez, Osmanlıca neşriyatın Cumhuriyet’e intikalinde önemli figürlerden biridir. Bu yönüyle Arlasez, bu intikalde rol almış mühim zevatı yad etmek ve onlarla ilgili bilgi ve hatıraları kayda geçirmek maksadıyla düzenlenen “Bir Mirasın Tevarüsü: Osmanlıca Neşriyatın Cumhuriyete İntikali” toplantı dizisi çerçevesinde, Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen panelin manevi konuğu oldu. Beşir Ayvazoğlu, Mustafa Şahidi Örnek ve Nevzat Kaya’nın konuşmacı olduğu programda 2000 yılında kaybettiğimiz Nuri Arlasez hatıralarla yad edildi.

İlk konuşmacı Beşir Ayvazoğlu’ndan Arlasez’in sahafçı yönünü öğreniyoruz. Sahafçılığa nasıl başladı? Nasıl bir koleksiyoner idi? Kimlerle tanıştı? gibi soruların ardına düşüyoruz Ayvazoğlu ile. Onun ifadesiyle, Nuri Bey’in koleksiyon merakı bir gün işportada yerlere serilmiş yazmalar arasından bulduğu II. Bayezid devrine ait tek nüsha bir vakfiye ile başlar. Bu rastlantı Arlasez için bir dönüm noktası olur âdeta. Bundan böyle yaşadığı döneme ulaşan mirası gelecek nesillere aktarma misyonuyla geçen bir ömre şahit oluruz. Osmanlı dünyası, kültürü ve yaşama zevki ile ilgilenen Arlasez, sahaflığı sırf kazanç temini için değil bilakis elindekileri ehline devretmek maksadıyla icra eden bir şahıstır artık. Bu değerli koleksiyon büyük ilgi uyandırmaktadır. Onun Hint felsefesi kitaplarını gören, 1962’de tanıştığı tarihçi Arnold Toynbee bu kitapların birçoğunu İngiltere’de bulmanın çok zor olduğunu söyleyerek hayranlığını dile getirir. Arlasez’in diğer bir merakı fotoğraftır. Ayvazoğlu’nun aktardığına göre yazma eser merakı dışında fotoğraf eğitimi alan Nuri Bey’in hassaten İstanbul ve Anadolu fotoğraflarından oluşan oldukça zengin bir fotoğraf arşivi de mevcuttur. Bu arşivi IRCICA’ya bağışlayan Arlasez, yazma ve belge arşivini Süleymaniye Kütüphanesi’ne, Anadolu’da bir müze kuracak zenginlikteki cepken, işleme ve kaftanları Topkapı Kütüphanesi’ne bağışlamıştır.

Fransızca, İngilizce ve Almanca olmak üzere üç dil bilen Arlasez, hayatına dair çeşitli anekdotları da paylaşır pek çok insanla. Ayvazoğlu burada, Arlasez’in Toynbee ile yaptığı bir yolcukta, karşılaştıkları bir köylünün verdiği insanlık dersine atıfla, tıpkı onlar gibi bizim de hikmeti avuçlarında tutan bu tür insanlara hak ettikleri değeri vermemizin önemine dikkat çeker. Hikaye şöyledir: Yolculuk esnasında karşılaşılan köylü karşılıksız olarak çeşitli yardımlarda bulunur, “nemiz varsa sizindir, yalnız Rabbim yoktan vareder, onu bizden beklemeyin” der. Bu olaydan çok etkilenen Toynbee “onlar İncil’de geçtiği gibi toprağın tuzu olan insanlardır, toprak onlarla ayakta durur” der.

İkinci panelist Nevzat Kaya ise Arlasez ile olan hukukları üzerinden Arlasez’in günlük yaşantısı ve özellikle Süleymaniye Kütüphanesi’ne katkılarına değindi konuşmasında. Kaya, 73-74 yıllarında tanışır Arlasez ile. Atıf Efendi Kütüphanesi’ne oldukça eski elinden düşürmediği siyah bir çantayla gelen Nuri Bey’in günü sabah ezanıyla evinden çıkmasıyla başlar, Arnavut köyünde yürüyüş yapar, oradan Bebek parkına geçer, ardından eve gelir ve tekrar hazırlıklarını tamamlayarak kütüphaneye geçer. İstanbul’u bütün binaları ve insanları ile bilir, tanır. “Ben bunları çöplüklerden herkesin sokağa attığı bir vakitte topladım” dediği koleksiyonunu Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlar Arlasez ki bugün bu bağışların bir kataloğu da mevcuttur. Kaya’nın verdiği bilgiye göre koleksiyonda, 327 yazma, 350 levha, 90 matbu eser, 370 yabancı dilde eser ve birçok fotoğraf vardır. Yazma kitaplar dışında pek çok murakka, tarikat silsileleri, vakfiyeler de koleksiyonunun önemli parçalarıdır.

Arlasez, koleksiyonun oluşturulması ve korunması hususunda oldukça hassastır. Ketebe ve temellük kaydı bulunmayan eserleri yazılarından hareketle özelliklerinin tesbiti için Necmeddin Okyay’a götürür. Bu uğurda büyük zorluklarla da karşılaşmıştır. Nitekim Nuri Bey aç kaldığı bir gün, elinde bulunan değerli Kur’an-ı Kerimlerden birini satmaya götürür, fiyatta anlaşamayınca Allah’a şükrederek satmaktan vazgeçer. Aç kalması ekmeğinin dahi olmaması anlamına gelen Arlasez, nice zorluklarla oluşturduğu koleksiyonunun nadide eserleri olan bu Kur’an-ı Kerimleri de Süleymaniye’ye bağışlamıştır. Bu bağışlarından birini mevlid kandili hediyesi olarak getirmiştir, biri 200 senelik ceylan derisine kûfî hatla yazılmış bir Kur’an-ı Kerim’dir. Yalnızca bu Kur’an-ı Kerim’i Arlasez, yaşlılık günlerinde kendini güvence altında hissetmemesi sebebiyle önceleri emanet olarak verdiğini söyler, ancak daha sonra “Hani Nuri teslimiyet nerde? Eğer böyle yaparsan teslimiyet edebiyattan öteye geçmez” diyerek ertesi gün gidip onu da bağışlar. Nuri Bey, Süleymaniye ve Bağlı Kütüphaneleri Geliştirme Vakfı’nın kuruluş aşamasında duyulan ihtiyaçtan ötürü ömründe sadece bir defa Kur’an-ı Kerim satmıştır Kültür Bakanlığı’na. Ayvazoğlu’nun araya girerek aktardığı bu bilgiye göre ayrıca sahip olduğu iki daireyi de bu vakfa bağışladığı bilinmektedir.

Nuri Bey’in kitaplarına olan sevgisini üçüncü konuşmacı Mustafa Şahidi Örnek de şu anekdotla aktarıyor: Bekar olarak hayatını sürdüren Arlasez “benim üç tane kızım var, birini yani yazma kitapları Süleymaniye’ye, işlemeleri Topkapı’ya, matbu olanları ise IRCICA’ya gelin ettim” derdi ve bundan mutluydu… Arlasez ile ilgili bir başka hususiyet bir mimar değilse de bir mimar terbiyesine sahip olması, eski eserleri çok iyi tanımasıydı.

Konukların da söz aldığı panelde onun başka özelliklerine de değinildi: Konuklar arasında bulunan Engin Deniz Akarlı önce “Arlasez” soyadı üzerinde durdu. Buna göre, Arlasez soyadı dayısı tarafından bulunur. Ar sanatanlamında, sezsezgi, arla yani sanat yoluyla sez anlamındadır. Ayrıca Nuri Bey iyi bir mistik adamdır, kendisini öne çıkarmamıştır, eserlerin tamamını Raif Yelkenci adına, levhaların tamamını da Mahmut Yazır hatırasına kaydetmiştir.

Katılımcılar arasından söz alan İhsan Fazlıoğlu ise, Nuri beyi 3 kelimeyle özetliyor; güven, öfke ve misyon. Fazlıoğlu’nun ifadesiyle, Arlasez güvendiği insanı destekler, her konuştuğu insana bir misyon yüklemeye çalışırdı. Kendisine de Hint felsefesini Türkiye’de temsil misyonu veren Arlasez’in en çok dikkati çeken yönü; onu yaşatan şey öfkesiydi Fazlıoğlu’na göre. Osmanlı coğrafyasındaki Yahudi mezarlıklarının kataloglarının hazırlanmasındaki teşvik edici yönü, Bernard Lewis ile ilk tanıştığında onu Yahudi mezarlıklarına götürmesi, buradaki mezar taşlarının kataloğunun yapılmasını istemesi ve bunun üzerine bir konferansta Lewis tarafından dile getirilen bu isteğin bütün Osmanlı coğrafyasını kapsayan bir çalışmaya dönüştürülerek gerçekleştirilmesi de Fazlıoğlu’nun dile getirdiği hususiyetlerden.

90 yıllık mütevazı hayatın ardından 2000 yılının Temmuz ayında dost bildiği ölümle kucaklaşan Nuri Arlasez’i bir kez daha hayırla yâd ediyoruz.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.