• ANA SAYFA
  • YAYINLAR
  • BÜLTEN ARŞİV
  • SAYI 67 YIL: 2008
  • Mo­dern Dö­ne­me Ge­çiş­te İs­lâ­mî İlim­ler Ta­sav­vu­ru-4:Ge­le­nek­sel Dü­şün­ce­nin Kı­rıl­ma Dö­ne­mi: Os­man­lı Dü­şün­ce­sin­de Ha­dis ve Sün­net / Mo­dern Dö­ne­me Ge­çiş Sü­re­cin­de Hint Alt Kı­ta­sın­da Ha­dis İl­mi­nin Du­ru­mu

Mo­dern Dö­ne­me Ge­çiş­te İs­lâ­mî İlim­ler Ta­sav­vu­ru-4:Ge­le­nek­sel Dü­şün­ce­nin Kı­rıl­ma Dö­ne­mi: Os­man­lı Dü­şün­ce­sin­de Ha­dis ve Sün­net / Mo­dern Dö­ne­me Ge­çiş Sü­re­cin­de Hint Alt Kı­ta­sın­da Ha­dis İl­mi­nin Du­ru­mu

İbrahim Hatiboğlu, Mehmet Özşenel

3 Ma­yıs 2008               
De­ğer­len­dir­me: Ha­lit Öz­kan
 
MAM ta­ra­fın­dan dü­zen­le­nen “Mo­dern Dö­ne­me Ge­çiş­te İs­lâ­mî İlim­ler Ta­sav­vu­ru” ana te­ma­lı top­lan­tı di­zi­si­nin ha­dis ve sün­net ko­nu­lu otu­ru­mu, Ulu­dağ Üni­ver­si­te­si İla­hi­yat Fa­kül­te­si’nden Prof. Dr. İb­ra­him Ha­ti­boğ­lu ile Sa­kar­ya Üni­ver­si­te­si İla­hi­yat Fa­kül­te­si’nden Yrd. Doç. Dr. Meh­met Öz­şe­nel’in ka­tı­lı­mıy­la ger­çek­leş­ti­ril­di. Top­lan­tı­da, mo­dern dö­ne­me ge­çiş sü­re­cin­de hem Os­man­lı ve Mı­sır’da mo­der­nist dü­şün­ce­nin ön­der­le­ri­nin, hem de İs­lâm dün­ya­sı­nın Hint alt kı­ta­sı gi­bi böl­ge­le­rin­de et­kin olan ba­zı grup­la­rın Sün­net ve ha­dis al­gı­sı üze­rin­de du­rul­du.
“Ge­le­nek­sel Dü­şün­ce­nin Kı­rıl­ma Dö­ne­mi: Os­man­lı Dü­şün­ce­sin­de Ha­dis ve Sün­net” baş­lık­lı su­nu­mun­da Prof. Ha­ti­boğ­lu ön­ce­lik­le baş­lık­ta yer bu­lan ba­zı te­mel un­sur­la­rın an­la­mı üze­rin­de dur­du. Ko­nuş­ma­nın son­ra­ki saf­ha­sın­da, ge­le­ne­ğin in­kı­ta­ı, ge­le­ne­ğe gü­ven­siz­lik, di­nî dü­şün­ce­nin kı­rıl­ma dö­ne­mi, Ba­tı’ya hay­ran­lık, “mağ­lu­bi­yet psi­ko­lo­ji­si”, “ge­le­nek­sel ule­ma­nın ses­siz­li­ği”, ge­le­nek­sel uy­gu­la­ma­lar­dan vaz­ge­çil­me­si, saf İs­lâm’a ya­hut ilk dö­nem kay­nak­la­rı­na dö­nüş gi­bi ko­nu­la­ra de­ği­nil­di.
Ko­nuş­ma­sın­da mo­der­nist ve­ya ıs­la­hat­çı dü­şün­ce­yi “te­şek­kül dö­ne­mi” ve “sis­tem­leş­me dö­ne­mi” şek­lin­de iki­ye ayı­ra­rak ele alan Ha­ti­boğ­lu, te­şek­kül dö­ne­mi ıs­la­hat­çı­la­rı ara­sın­da Mı­sır’da Af­ga­ni ve Ab­duh’un, Os­man­lı’da ise Tu­nus­lu Hay­ret­tin Pa­şa ve Ah­met Cev­det Pa­şa’nın gö­rüş­le­ri­ne te­mas et­ti. Ha­ti­boğ­lu, er­ken dö­nem ıs­la­hat­çı­la­rın­da Ba­tı’nın tek­no­lo­jik iler­le­me­si ka­dar, mü­es­se­se­le­ri­nin de be­nim­sen­me­si fik­ri­nin ha­kim ol­du­ğu­nu, dev­let ri­ca­li­nin ön­cü­lü­ğün­de ve ku­rum­sal­laş­ma esa­sı üze­rin­den yü­rü­tü­len bu ilk ça­ba­la­rın, mo­dern eği­tim ku­rum­la­rı­nın açıl­ma­sı su­re­tin­de te­ces­süm et­ti­ği­ni ve ge­le­nek­sel yön­te­me bir al­ter­na­tif oluş­tur­ma ça­ba­sı içi­ne gi­ril­di­ği­ni söy­le­di. Ço­ğu dev­let ri­ca­li­ne men­sup ve kla­sik eği­tim­le ye­tiş­me­miş ilk dö­nem ıs­la­hat­çı­la­rı­nın “esa­sa da­ir” so­run­la­ra ça­re bul­ma ama­cı da­ha ağır bas­tı­ğın­dan, ha­dis ve sün­ne­tin ko­nu­mu gi­bi ta­li ko­nu­la­ra te­mas et­me fır­sa­tı bu­la­ma­dık­la­rı­nı ve bu­nun bi­raz da ka­sıt­lı ola­rak ya­pıl­dı­ğı­nı ifa­de et­ti. Bu me­yan­da Af­ga­ni ve Ab­duh’un fel­se­fî ko­nu­la­ra ön­ce­lik ver­me­le­ri se­be­biy­le ha­dis ki­tap­la­rıy­la ve ha­dis il­mi­nin te­mel ko­nu­la­rıy­la il­gi­len­me­dik­le­ri­ni söy­le­yen Ha­ti­boğ­lu, yi­ne de her iki is­min ha­dis ve sün­net­le il­gi­li ba­zı gö­rüş­le­ri­ne te­mas et­ti. Bun­la­rın öğ­ren­ci­si ko­nu­mun­da­ki Re­şit Rı­za’nın, ho­ca­la­rı­na gö­re ge­le­nek­sel sün­net al­gı­sı­na da­ha ya­kın dur­du­ğu­nu, Meh­met Akif’in ise sün­net ve ha­dis­le il­gi­li hu­su­si yo­rum­la­rı­nın bu­lun­ma­dı­ğı­nı, bu ko­nu­da­ki fi­kir­le­ri­ni esa­sen gö­rüş­le­ri­ni be­nim­se­di­ği ki­şi­le­rin eser­le­rin­den ter­cü­me­ler yap­mak su­re­tiy­le ifa­de et­ti­ği­ni söy­le­di. Bi­gi­yef’in ise as­lın­da bir ıs­la­hat­çı ol­ma­sı­na rağ­men, Hin­dis­tan’a yap­tı­ğı bir zi­ya­ret sı­ra­sın­da ta­nış­tı­ğı sün­net kar­şı­tı Ehl-i Kur’an ha­re­ke­ti­ne bir red­di­ye ma­hi­ye­tin­de ka­le­me al­dı­ğı Ki­ta­bü’s-Sün­ne’de­ki gö­rüş­le­ri­nin kla­sik sün­net al­gı­sı­nı da­ha çok yan­sıt­tı­ğı­nı söy­le­di. Bu bağ­lam­da Ha­ti­boğ­lu, Bi­gi­yef’in sün­net ta­nı­mı­na ve sün­ne­tin kı­sım­la­rı (sün­ne­tul­lah, sün­ne­tü’l-mür­se­lîn, sün­ne­tü’l-ev­ve­lîn) hak­kın­da­ki gö­rüş­le­ri­ne de de­ğin­di.
Ha­ti­boğ­lu’nun ko­nuş­ma­sı­na son ve­rir­ken yap­tı­ğı bir­ta­kım tes­pit­ler bü­tün su­nu­mu­nu özet­ler ma­hi­yet­tey­di. Bu­na gö­re, mo­dern dö­nem­de Hz. Pey­gam­ber’in ör­nek­li­ği­nin İs­lâ­mî ilim­ler ve ha­dis il­mi için va­ro­luş­sal un­sur ol­du­ğu ger­çe­ği ve ha­dis­le­rin ha­yat­la ir­ti­ba­tı göz ar­dı edil­miş, İs­lâ­mî ilim­le­rin bir­bi­riy­le ir­ti­ba­tı ko­pa­rıl­mış, iç tu­tar­lı­lık ve bü­tün­lük or­ta­dan kalk­mış, kı­ra­at, ha­dis ve ta­sav­vuf gi­bi ri­va­yet-ica­zet sis­te­miy­le ak­ta­rı­lan ilim­ler ge­le­nek­sel dö­nem­de bil­gi-dav­ra­nış ge­le­ne­ği­ni mu­ha­fa­za edip ak­ta­rır­ken, ri­cal esas­lı ilim­le­rin kü­çüm­sen­me­si se­be­biy­le mo­dern dö­nem­de göz­den düş­müş­ler­dir. Ge­le­nek­sel ule­ma mo­dern prob­lem­le­re çö­züm ola­ma­sa da ha­dis­le­ri ak­tar­ma fonk­si­yo­nu­nu sür­dür­müş, oy­sa mo­der­nist­ler hem ge­le­nek­ten kop­muş­lar, hem de so­run­la­ra çö­züm ola­ma­mış­lar­dır. Ye­ni­lik­çi dü­şü­nür­ler ken­di ka­bul­le­ri­ni Kur’an’a söy­let­tir­me ta­vır­la­rı­nı sün­ne­te de yan­sıt­mış­lar, bu ka­bul­le­ri­ne ay­kı­rı ha­dis­le­ri göz ar­dı et­me yo­lu­na git­miş­ler­dir. Ha­dis­ler kla­sik dö­nem­de eh­li ta­ra­fın­dan ve ica­zet­le ele alı­nır­ken, mo­dern dö­nem­de is­nad ar­ka pla­na atıl­mış, ha­dis­ler po­pü­ler li­te­ra­tür­den alın­ma­ya baş­lan­mış­tır. Bi­na­ena­leyh, ha­dis­le il­gi­li tu­tu­mun ön­yar­gı­la­ra bağ­lı ha­le ge­le­cek şe­kil­de de­ğiş­me­si, bi­zi biz ya­pan te­mel un­sur­lar­dan bi­ri olan sün­net al­gı­sı­nın za­yıf­la­ma­sı­na yol aç­mış, bu­nun so­nu­cun­da geç­miş li­te­ra­tü­re yak­la­şı­mın ze­mi­ni kay­mış­tır. Bu yüz­den de ih­ti­laf­lı ko­nu­la­rın sa­de­ce eh­li ara­sın­da tar­tı­şıl­dı­ğı ge­le­nek­sel ta­vır ye­ri­ni, eh­li­yet şar­tı­nın göz ar­dı edi­lip her ko­nu­nun ava­mi­leş­ti­ril­di­ği ve her­kes ta­ra­fın­dan tar­tı­şıl­dı­ğı bir or­ta­ma bı­rak­mış­tır. Mo­der­nist­ler eliy­le ic­ti­ma­i ha­dis şerh­çi­li­ği de­ni­len bir yo­rum yön­te­mi or­ta­ya çık­mış, seç­me­ci bir üs­lup­la ve si­ya­sî-top­lum­sal olay­lar­la il­gi­li ko­nu­lar için ser­lev­ha edi­le­rek yo­rum­la­nan ha­dis­ler, bir tür meş­rui­yet ara­cı ola­rak kul­la­nıl­mış­tır. Tar­tış­ma ko­nu­la­rı ka­dın hak­la­rı, eşit­lik, mi­ras, mu­ci­ze gi­bi sı­nır­lı ko­nu­la­ra has­re­dil­miş, ha­dis­ler­le il­gi­li ola­rak seç­me­ci, sa­vun­ma­cı, gün­de­lik si­ya­set­le ir­ti­bat­lı ve akıl­cı bir üs­lup kul­la­nıl­mış, mev­cut du­ru­ma aci­len çö­züm bul­ma esas amaç ol­muş­tur. Kı­sa­ca­sı ge­le­nek­sel sis­te­min kı­rıl­dı­ğı mo­dern dö­nem Os­man­lı dü­şün­ce­si­nin ha­dis al­gı­sı, sis­te­ma­tik­lik­ten uzak, usul sis­te­ma­ti­ği­ne ya­ban­cı, ri­va­yet ve mü­za­ke­re ge­le­ne­ği­ni kay­bet­miş, asıl ama­cı­nı göz­den ka­çır­mış, göv­de­siz bir dal me­sa­be­sin­de kal­mış­tır.
Meh­met Öz­şe­nel ise “Mo­dern Dö­ne­me Ge­çiş Sü­re­cin­de Hint Alt Kı­ta­sın­da Ha­dis İl­mi­nin Du­ru­mu” baş­lık­lı su­nu­mun­da ay­nı dö­nem­ler­de özel­lik­le Hint alt kı­ta­sın­da vü­cut bu­lan Ehl-i Kur’an, Ehl-i Ha­dis, Di­yo­ben­di­lik gi­bi bir­ta­kım grup­la­rın sün­net ve ha­dis al­gı­sı­nı, bun­la­rın olu­şum ve ge­li­şim sü­reç­le­ri­ne de işa­ret ede­rek an­lat­tı.
Ön­ce­lik­le Hint alt kı­ta­sı­nın bi­ze bi­raz ‘uzak’ kal­dı­ğın­dan ve ye­te­rin­ce üze­rin­de du­rul­ma­dı­ğın­dan bah­se­den Öz­şe­nel, yük­sek li­sans yap­mak için git­ti­ği böl­ge­de ya­şa­dı­ğı tec­rü­be­ler sa­ye­sin­de bu­ra­la­rı da­ha ya­kın­dan ta­nı­dı­ğı­nı söy­le­di.
Hint böl­ge­sin­de ha­dis il­mi­nin ve ha­dis kül­tü­rü­nün her za­man re­vaç­ta ol­du­ğu­na de­ği­nen Öz­şe­nel, böl­ge­de İs­lâm’ın ilk dö­nem­le­rin­den iti­ba­ren cid­di bir il­mî fa­ali­ye­tin baş­la­dı­ğı­nı, hat­ta ha­dis il­mi­nin ilk mu­san­nif­le­rin­den Ra­bi b. Sa­bih’in de böl­ge­ye git­ti­ği­ni ve ora­da şe­hit düş­tü­ğü­nü söy­le­di.
 Öz­şe­nel, Hin­dis­tan’da­ki ha­dis fa­ali­yet­le­riy­le si­ya­sî oto­ri­te mer­ke­zi ara­sın­da dai­ma il­gi ol­du­ğu­nu be­lirt­ti. 18. as­ra ge­le­ne ka­dar ya­şa­mış önem­li isim­le­re de­ğin­di ve 18. asır­da en önem­li isim olan Şah Ve­liy­yul­lah ed-Deh­le­vî’nin Hi­caz’da ge­çir­di­ği bir­kaç yı­lın ar­dın­dan böl­ge­ye ge­le­rek yo­ğun bir ha­dis eği­tim fa­ali­ye­ti baş­lat­tı­ğı­nı, bu fa­ali­yet­le­rin da­ha son­ra oğ­lu Ab­dü­la­ziz ta­ra­fın­dan de­vam et­ti­ril­di­ği­ni söy­le­di. Öz­şe­nel’e gö­re Şah Ve­liy­yul­lah dev­le­tin za­yıf­la­ma­sı ve top­lum­sal ya­pı­nın çö­zül­me­si gi­bi prob­lem­le­rin çö­zü­mü­nü ha­dis mer­kez­li ça­lış­ma­lar­da bul­muş, med­re­se­ler­de ak­lî ilim­le­re ağır­lık ve­ri­lip ha­di­sin unu­tul­ma­sı­nı so­run ola­rak gör­dü­ğü için ha­dis okut­ma fa­ali­yet­le­ri­ne ağır­lık ver­miş­tir.
Öz­şe­nel’in tes­pi­ti­ne gö­re 19. asır böl­ge­de çok da­ha ka­rı­şık, ay­nı za­man­da önem­li bir dö­nem­dir. Bir yan­dan dev­let yı­kıl­mış ve İn­gi­liz iş­gal­ci­ler iyi­ce yer­leş­miş, bir yan­dan da böl­ge­de bir­çok ekol or­ta­ya çık­mış­tır. Ab­dü­la­ziz Deh­le­vî 1823’te ya­yın­la­dı­ğı bir fet­vay­la Hin­dis­tan’ın ar­tık İs­lâm ül­ke­si ol­mak­tan çık­tı­ğı­nı, iş­gal edil­di­ği­ni ve bü­tün Müs­lü­man­la­rın ci­had et­me­si ge­rek­ti­ği­ni söy­le­miş­tir. Bu fet­va Hin­dis­tan ta­ri­hin­de önem­li bir dö­nüm nok­ta­sı ol­muş, bü­tün Hint hal­kı­nın ka­tı­lı­mıy­la çı­kar­tı­lan Si­pa­hi Ayak­lan­ma­sı kan­lı bi­çim­de bas­tı­rıl­mış­tır. Ayak­lan­ma­nın bu şe­kil­de so­nuç­lan­ma­sı ve si­ya­si çö­züm ara­yış­la­rı­nın ba­şa­rı­sız kal­ma­sı üze­ri­ne ge­le­nek­sel Hint ule­ma­sı eği­ti­me ağır­lık ver­miş, İn­gi­liz­le­rin mo­dern okul­la­rı­na kar­şı ken­di eği­tim ku­rum­la­rı­nı aç­mış­tır. Ab­dü­la­ziz Deh­le­vî ve öğ­ren­ci­le­ri­nin gay­ret­le­riy­le açı­lan bu eği­tim ku­rum­la­rı ay­nı za­man­da fark­lı gö­rüş­le­rin or­ta­ya çık­ma­sı­na da ve­si­le ol­muş­tur. Za­man­la ekol­le­şen bu gö­rüş­ler için­de en önem­li­si Di­yo­ben­di­lik­tir. Di­yo­ben­di­ler da­ha çok ge­le­nek­sel tar­zı be­nim­se­miş­ler ve mo­dern eği­tim ku­rum­la­rın­dan uzak dur­muş­lar­dır. Özel­lik­le Ha­ne­fi mez­he­bi­ne bağ­lı­lı­ğı ve ha­dis eği­ti­mi­ni ön pla­na çı­ka­ran Di­yo­ben­di­ler, 1867’de Ku­zey Hin­dis­tan’da­ki Di­yo­bend ka­sa­ba­sın­da Da­ru’l-Ulum isim­li ilk med­re­se­le­ri­ni aç­mış­lar ve kla­sik eği­ti­mi bi­raz ta­dil et­mek su­re­tiy­le eği­ti­me baş­la­mış­lar; kı­sa za­man­da bü­tün ül­ke­ye ya­yıl­mış­lar­dır. Dev­let­ten her­han­gi bir des­tek al­mak­sı­zın ger­çek­leş­ti­ri­len, il­ko­kul­dan üni­ver­si­te so­nu­na ka­dar sü­ren bu eği­tim­de ha­dis ağır­lık­lı bir yer iş­gal et­mek­te ve özel­lik­le üni­ver­si­te­nin son sı­nı­fı sa­de­ce ha­dis ders­le­ri­ne ay­rı­la­rak Kü­tüb-i Sit­te’nin ta­ma­mı ya­nın­da bir­ta­kım baş­ka te­mel me­tin­ler de oku­tul­mak­ta­dır.
Ehl-i Ha­dis eko­lü ise ha­dis eği­ti­mi­ne ağır­lık ver­mek­le bir­lik­te Di­yo­ben­di­le­rin ak­si­ne, her­han­gi bir mez­he­be bağ­lı­lık kay­gı­sı güt­mek­si­zin Se­le­fi gö­rü­şü be­nim­se­miş­ler­dir. Ken­di­le­ri­nin kla­sik dö­nem­de­ki Se­le­fi­ler­le iliş­ki­len­di­ril­me­sin­den de hoş­lan­ma­yan Ehl-i Ha­dis men­sup­la­rı, za­man içe­ri­sin­de tep­ki­si­ni yu­mu­şat­mış ve git­gi­de hü­kü­me­te ay­kı­rı düş­me­me nok­ta­sı­na gel­miş­tir. Bu son nok­ta Di­yo­ben­di­lik­le ara­la­rın­da­ki çat­la­ğın da­ha da bü­yü­me­si­ne se­bep ol­muş­tur.
Bi­rel­vî ha­re­ke­ti 19. yüz­yıl­da or­ta­ya çı­kan ta­sav­vu­fî bir akım­dır ve az da ol­sa eği­tim sis­tem­le­rin­de ha­di­se yer ver­miş­ler­dir. Ha­ne­fi mez­he­bi­ne bağ­lı ol­mak­la bir­lik­te özel­lik­le ta­sav­vu­fa, me­na­kıb kül­tü­rü­ne aşı­rı bağ­lı­lık­la­rı yü­zün­den Di­yo­ben­di­ler­den fark­lı­laş­mış­lar­dır.
Sey­yid Ah­med Han ise baş­ta ge­le­nek­sel tav­ra sa­hip­ken, za­man için­de İn­gi­liz­le­re ya­kın­laş­mış ve Hint alt kı­ta­sın­da mo­der­nist dü­şün­ce­nin te­mel­le­ri­ni at­mış­tır. Bir yan­da ge­le­nek­sel alim­ler di­ğer yan­da Sey­yid Ah­med Han gi­bi mo­der­nist­le­rin ara­sın­da ka­lan ve or­ta yo­lu bul­mak is­te­yen ba­zı alim­ler Ned­ve­tü’l-Ule­ma isim­li eko­lü oluş­tur­muş­lar­dır. Bun­lar Ha­ne­fi mez­he­bi­ne bağ­lı ol­mak­la bir­lik­te bu bağ­lı­lı­ğı aşı­rı­ya ka­çır­ma­mış­lar, sen­tez­ci bir yol iz­le­miş­ler­dir.
Hin­dis­tan’da ha­di­se aşı­rı bağ­lı grup­la­rın ya­nın­da onu ta­ma­men in­kâr eden Ehl-i Kur’an gi­bi grup­lar da söz ko­nu­su­dur. Da­ha çok tep­ki­sel ola­rak or­ta­ya çı­kan Ehl-i Kur’an gru­bu­nun olu­şu­mun­da dış et­ken­le­rin de ro­lü var­dır. Özel­lik­le o dö­nem­de Hin­dis­tan’a sık­ça ge­lip gi­den müs­teş­rik­le­rin ve Sey­yid Ah­med Han’ın ha­dis­le­rin sıh­ha­ti üze­ri­ne ser­det­tik­le­ri gö­rüş­ler, ha­dis­le­rin ta­ma­men in­kâr edil­me­si ve Kur’an’ın esas alın­ma­sı gi­bi bir fik­rin oluş­ma­sı­na yol aç­mış­tır.
So­nuç­ta, Hin­dis­tan’ın 19. asır­da ya­şa­dı­ğı çal­kan­tı­lar, ha­dis­le il­gi­li ola­rak bir­bi­ri­ne ta­ma­men zıt, bir­bi­riy­le hiç­bir za­man an­la­şa­ma­yan Ehl-i Kur’an, Di­yo­ben­di­lik ve Ehl-i Ha­dis gi­bi grup­la­rın or­ta­ya çık­ma­sı­na se­bep ol­muş­tur. Bu grup­la­rın or­ta­ya çık­ma­sı­nın en önem­li so­nuç­la­rın­dan bi­ri­si, her gru­bun ken­di gö­rüş­le­ri­ni sa­vun­mak üze­re mu­fas­sal eser­le­rin te­lif edil­me­si ol­muş­tur. Me­se­la Ha­ne­fi mez­he­bi­nin ha­dis­le il­gi­li gö­rüş­le­ri­nin çok ay­rın­tı­lı bi­çim­de ele alın­dı­ğı İla­ü’s-Sü­nen isim­li eser bu tar­tış­ma­la­rın bir ürü­nü­dür. Ay­rı­ca med­re­se­ler­de ya­pı­lan ha­dis ders­le­rin­de yar­dım­cı me­tin ol­ma­sı ama­cıy­la ya­zı­lan bir­çok şerh, bu­gün İs­lâm dün­ya­sı­nın di­ğer böl­ge­le­rin­de de kul­la­nıl­mak­ta­dır. Av­nü’l-Ma‘bûd, Bez­lü’l-Mec­hûd ve Tuh­fe­tü’l-Ah­ve­zî bun­la­rın en önem­li­le­ri­dir. Ge­le­nek­sel ha­dis eği­ti­mi­nin sür­dü­rül­me­si­nin bir di­ğer so­nu­cu is­nad ve ica­zet sis­te­mi­nin var­lı­ğı­nı sür­dür­me­si­dir. Ay­rı­ca med­re­se­ler sa­ye­sin­de ha­dis ve sün­net kül­tü­rü can­lı­lı­ğı­nı mu­ha­fa­za et­miş, med­re­se­ler­den ye­ti­şen öğ­ren­ci­ler hal­kın ha­dis kül­tü­rü­ne de kat­kı­da bu­lun­muş­lar­dır. Hint alt kı­ta­sın­da bu­gün hâ­lâ var­lık­la­rı­nı sür­dü­ren bu grup­la­rın fi­kir­le­ri, di­ğer İs­lâm ül­ke­le­rin­de de za­man za­man kar­şı­lık bul­muş, be­lir­li dö­nem­ler­de ter­cü­me­ler va­sı­ta­sıy­la Tür­ki­ye’ye de ak­ta­rıl­mış­tır.
Su­nu­mun ar­dın­dan otu­rum so­ru ce­vap fas­lıy­la so­na er­di.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.