Çarlık Rusyası’nda Tiflis Vilayeti

Mustafa Tanrıverdi

Değerlendirme: Eşref Kalender

Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin, Tez-Makale Sunumları programı çerçevesinde Mayıs ayı konuğu “Çarlık Rusyası’nda Tiflis Vilayeti”  başlığıyla doktora tezini sunan İstanbul Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesi Mustafa Tanrıverdi oldu. Tanrıverdi, sunumunda “gubernia/vilayet” sisteminin Tiflis’te ve dolayısıyla Kafkasya’da nasıl teşekkül ettiğini, bu sürecin siyasi-sosyal bağlamı ve etkilerinin neler olduğunu, Tiflis’in sosyo-kültürel ve siyasi yapısını 1878 ile I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılları arasına yoğunlaşarak izah etmeye çalıştı. Tezinde kısmen Rus arşivlerini ağırlıklı olarak da Osmanlı arşivlerini ve bilhassa Osmanlı şehbenderlerinin –oldukça detaylı veriler içeren– raporlarını kullanan Tanrıverdi çalışmanın Tiflis’in Osmanlı açısından nasıl bir öneme tekabül ettiğini anlamaya imkan verdiğinin altını çizdi.

İlk defa I. Petro zamanında 1708 yılında üç gubernia ile uygulanmaya başlayan yeni idari sistem, II. Katerina döneminde giderek yaygınlaşarak kırk guberniaya ulaşmış ve Çarlık Rusyası’nın idari yapısının temelini teşkil etmiştir. Bununla beraber Rusya’nın Kafkasya’da bu sistemi uygulamakta epeyce zorlandığı, karşılaştığı aksaklıkları çözmek için sık sık farklı yönetim mekanizmalarını devreye soktuğu gözlemlenmektedir. Tanrıverdi’ye göre bu sistemin Kafkasya’da/Tiflis’te problemlerle karşılaşmasının ve geç kurulmasının temel sebepleri bölgedeki Müslüman ve gayrimüslim halkların Rus iktidarını tanımakta mukavemet göstermeleri, Rusya’nın bölgedeki yerel güçlere tam anlamıyla müdahale edememesi ve bu yerel dinamiklerle sağlıklı bir ilişki kuramamasıdır. Öyle ki Rusya 1801’den itibaren Tiflis’i yönetim merkezi olarak belirlemesine rağmen 1882’ye kadar üç farklı mekanizma kurmak zorunda kalmıştır. Nihai olarak 1881’de II. Aleksandr’ın suikasta kurban gitmesinin ardından Rusya’nın bölgede daha ciddi ve sert uygulamalara başvurduğu görülmektedir. Bu tarihten sonra yüzyıl ortalarında ihdas edilen Kafkasya Naipliği lağvedilerek yerine Kafkasya Genel Valiliği kurulmuş, merkezin Tiflis’teki denetimi gözle görülür bir şekilde sıkılaşmıştır. Sürecin bu şekilde seyretmesinde II. Aleksandr suikastı sonrasında gelişen terör ve ayrılıkçı hareketler tehdidinin yanı sıra Kırım Harbi sonrasında yükselen milliyetçi eğilimlerin de etkisi olmuştur. Nitekim bu sürecin bir tezahürü de III. Aleksandr döneminde Müslim ve gayrimüslim nüfus üzerinde başlayan Ruslaştırma politikaları olmuştur. Gürcü ve Ermeni kiliselerinin merkeze bağlanması, kilise mallarına el konulması, Ermeni okullarının kapatılması, Ermeni Guberniası’nın isminin Erivan Guberniası olarak değiştirilmesi, yayın ve toplantı faaliyetlerinin sıkı denetim altına alınması bu dönemde uygulanan politikaların bir kısmını teşkil etmiştir.

Tiflis’in Kafkasya’daki en kozmopolit ve sosyo-ekonomik açıdan en hareketli yerlerden biri olduğunu vurgulayarak sunumuna devam eden Tanrıverdi, vilayet genelinde Gürcü nüfusun, vilayet merkezinde ise Ermeni nüfusun yoğunlukta olduğunu, bunlardan çok daha az oranda Türklerin ve Rusların olduklarını belirtti. Vilayet merkezinin Ermeni yoğun bir demografik yapıya sahip olması ise bölgeyi Ermeni basın-yayın ve siyasi hareketleri açısından etkin ve önemli hale getirmektedir ki 1891’de kurulan Ermeni milliyetçisi Taşnak Sütyun cemiyetinin merkezi de buradadır. Tezinde Ermeni ve Gürcüleri milliyetçilik hareketleri bağlamında ele alan Tanrıverdi, bölgedeki unsurların etnik kimlik algılarının yüksek olduğunu söyledi. Bunun Rusya merkezi idaresi tarafından da böyle algılandığını, dolayısıyla Gürcü ve Ermenilerin potansiyel ayrılıkçı gruplar olarak görüldüğünün altını çizdi. Konuşmacı, Rusya’nın bölgede uyguladığı sıkı denetim politikalarının ise ancak 1905 Japonya yenilgisinin ardından değişmeye başladığını söyledi. Duma’nın açılmasıyla ve Rusya ekonomisinin küçülmesine mukabil Ermeni burjuvazisinin yükselişe geçmesiyle başlayan yeni dönemde siyasetin legal olarak yapılmaya başladığını ve bu etnik grupların da parti siyasetine ağırlık verdiklerini belirtti.

Tiflis’teki Türk nüfusu da değerlendiren Tanrıverdi, bu çerçevede şu hususlara işaret ederek sunumunu tamamladı: Her şeyden önce gubernia genelindeki %10 civarındaki Türk nüfusun bir kısmı çalışma amacıyla orada bulunmaktaydılar. Mukim olan diğer kısım ise Rusya’nın gözünde denetlenmesi gereken ancak Gürcü ve Ermenilerde olduğu gibi yeni devlet talepleri ile karşılaşmayacağını bildiği bir kitleye tekabül etmekteydi. Zira Osmanlı’nın varlığı, Türk nüfusun bir devlet talebi taşımasını gerekli kılmıyordu. Öte yandan Rusya nezdinde Türkleri potansiyel bir tehdit haline getiren durum ise çarlık sınırlarındaki Türklerin Pan-Türkçü veya –ekseriyetinin Müslüman olmasını hesaba katarsak– İslam birliğini talep eden bir yola girmeleriydi ki buna mahal vermemek için bu grubun da denetlenmesi gerekmekteydi. Tiflis’in Osmanlı açısından önemi ise Ermeni meselesine paralel seyretmekteydi. Osmanlı, Anadolu Ermenilerine nazaran etnik aidiyetleri çok daha kuvvetli olan, bu istikamette örgütsel ve kültürel altyapılarını geliştiren Tiflis Ermenilerinin propaganda faaliyetlerini kontrol altına almak, oradaki fikir ve faaliyetlerin kendi topraklarına sirayet etmesini önlemek üzerine geliştirmekteydi politikalarını.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.