Afyon’da Bir Ahşap Yapı Kooperatifi

Çelik Erengezgin

Değerlendirme: Neşe Nur Akkaya

Ev ve Mimari konuşmalarının dördüncüsü olan “Afyon’da Bir Ahşap Yapı Kooperatifi” başlıklı program Mart ayında gerçekleştirildi. Dördüncü oturumun konuğu mimar Çelik Erengezgin’di. Program Erengezgin’in “Mimardan İlk Mektup’’ adlı metnini aktarmasıyla başladı. Mektup, bundan 20 sene önce kooperatif meselelerinde müşteri-mimar ilişkisizliğinden yola çıkıyor. Arsanın mimarlar tarafından 1+1 yahut 2+1 gibi indirgemeci bir yöntemle ele alınması ve müşterinin oradan ne zaman ayrılacağının hesabını yapması gibi durumlar söz konusu. Oysa eskiden ev demek bir anlamda “evlenmek” demek; karı-koca evliliğinin ötesinde, o evin sahibi olmak demektir. Fakat kooperatif denen şeyler insanlara aidiyet duygusu değil; mecburiyet ve katlanma duygusu vermektedir. Alt katta yaşayanların çocukları var, üst katta topuklu ayakkabılarla dolaşılıyor: Kooperatiflerdeki bütün ilişki bu kadar. Alt katta oturan üst katta oturanı tanımıyor. Öyleyse ne yapmak lazım? Erengezgin önce ev, enerji ve ekoloji üzerinden konuşacağını, daha sonra da Afyon’daki ahşap yapı kooperatifini ve diğer ev projelerini anlatacağını ifade ederek programa başladı.

Erengezgin kooperatif meselesinde insanların ihtiyaçlarının tanımlanması, kendilerine uygun eve sahip olabilmeleri için bazı isteklerin belirlenmesi ve soruların samimiyetle cevaplanması gerektiğine vurgu yaptı. Kendine bir ev edinmek isteyenlerin -tek başına ya da kooperatifle- sadece maliyete takılmaması gerekir. Çünkü insanlar evi aldıktan sonra yaşamlarını her anlamda etkileyecek bir ortam ve çevreye dahil olacaklardır. Öte yandan ev alma sürecinde mimar ile kurulacak ilişki önemlidir. Böylece ihtiyaçlar dijital görselleştirme gibi yöntemlerle daha sağlıklı belirlenecektir. Fakat toplu uygulamalarda bu ilişki tamamen kopar ve mimarlar sizin için sizden habersiz bir plan hazırlarlar. Gelecek günleriniz adeta mekânsal ipotek altına alınır.

Kooperatifler hem sevimli hem endişeli uygulamalardır. Sevimlidir çünkü insancıl bir takım gereksinmelerin sağlanması için akılcı yöntemlerden biridir: Daha ucuz, daha elverişli, daha çok yeşil alan içeren… Fakat çözüm kesinlikle yükselmekte değildir. Türkiye’yi boydan boya geçen bir karayolu çizgisine tüm Türkiye müstakil ev sahibi olarak sığabilmektedir. Maalesef yanlış düzenlemelerden dolayı arsa fiyatları yükselmekte ve yüksek binalardan başka çözüm kalmamaktadır. Eğer itiraz müşteriden gelmezse sistem böyle devam edecektir: Yüz taksit yapılacak ve yine satılacaktır. Endişeli yanı da tam olarak budur. Çünkü iyi niyetle başlayıp engellere takılan çok fazla girişim var.

Kooperatifin bu iki çarpıcı yanı daha titiz olma ve daha çok düşünme zorunluluğunu gerektirir. Güzel bir yerin bulunması ön koşuldur fakat tek koşul değildir. Bu yer doğru bir proje ve organizasyonla desteklenmedikçe harcanmış bir güzelliğe ve sokağa dökülmüş bir paraya dönüşür. Elinizdeki olanakları bu bağlamda organize etmek ve örneklik teşkil edecek bir ürün elde etmek için ilkin toplumsal bir anlaşma sağlamak gereklidir. Kooperatif eyleminin birinci ön koşulu bilimsel ve yaşamsal gerçeklerin göz önüne alınmasıdır. Bunun yanında müşteri yönetime ve mimara güvenmeli fakat aynı zamanda kendisini eylemin bir parçası hissetmelidir. Müşteri ortalama 20 yılını hatta bazen bir ömrünü geçirdiği konuta elbisesinden daha fazla değer verdiğini hissetmelidir. İnsan kendi evinin mimarı olabilmelidir. Müşteri kendini mimara teslim etmemelidir.

Erengezgin bu açıklamaların ardından 1999’da Amerikalı bir profesörün kendisine “Biz ahşabı sizden öğrendik. Siz ne zaman unuttunuz?” dediğini anlatıyor. Yine benzer bir anekdotunda bir Alman’ın “İyi ki Viyana kapılarına geldiniz, böylece ahşapla tanıştık” dediğini belirtiyor. Şu anda Kanada, Amerika ve Avustralya’daki binaların yüzde doksanı ahşaptır. Kaliforniya’nın ise yüzde doksan dokuzu ahşaptır çünkü deprem bölgesidir. Akıllı bir ahşap binanın deprem riski sıfırdır. Örneğin Gölcük depreminde altından fay geçen üç katlı bir ahşap ev sadece biraz yan yatıyor. Fakat karşı kaldırımda betonarmeden oluşan binalar iskambil kağıdı gibi çöküyor. Betonarmenin bilimsel ömrü altmış yıldır. Altmış bir olduğunda kaçıp kurtulmak gerek.

Ahşapla ilgili açıklamalarının ardından tekrar kooperatif konusuna dönen Erengezgin, kooperatifteki paydaşların ayrı plan isteklerini bir kenara bırakarak makul bir çözümde birleşmeleri gerektiğini ifade etti. Başkalarına ne kadar aykırı gelse de müşteri yapım sırasında tüm isteklerini belirtmelidir. Bu sayede müşterinin yaşantısına uymayan planlar önemli ölçüde azalacaktır. Erengezgin, Amerikalı profesörle Ayasofya’ya gittiklerini,  büyük kemerleri bağlayan gergi çubuklarının 1500 yaşında ve ahşap olması karşısında profesörün şaşırdığını anlatıyor. Yine benzer şekilde altı asırlık camilerimiz olduğunu ve dünyanın ahşabı bizden öğrendiğini söylüyor. Fakat Amerika’da yüksek oranda iki katlı ahşap evler mevcutken bu oran Avrupa’da yarı yarıyadır. Kanada’da yedi sekiz katlı ahşap binalar vardır. Türkiye’den yurtdışına çıkan mimarlar durumu yeni fark etmektedirler. Avrupa’nın,  Türkiye’den giden mimarlara öğrettiği şey beton olmuştur. Üniversiteler ahşap bilmiyor, öğrencilere beton öğretiyorlar.

Erengezgin, Mimar Sinan’ın camilerini beş yüzyıl sene önce inşa ettiğini, ne klima ne de kazan dairesi olduğunu, sıcaklığın ise yirmi yirmi üç derecede kaldığını belirtiyor. Erengezgin buna rağmen Süleymaniye’nin ve Selimiye’nin iklimsel dengesinin nasıl olduğunun üniversiteler tarafından merak bile edilmediğini ifade ediyor. Sinan her iki camide de boydan boya hava kanalları döşüyor. Peki, ne işe yarıyor bu hava kanalları? Yer iki üç metre kazıldığında sıcaklık ortalama on beş derecedir. Dolayısıyla sıcaklık ekvatordan kutuplara artı ve eksi beş derece oynar. Mimar Sinan bu kanalların üzerini hava alması için bir tabaka ile örtüyor. Süleymaniye’de bu tabakanın üzerine hasır dokusunda halı döşetiyor. Daha sonra Süleymaniye’nin imamı, demir kasnakların paslanmaya başladığı, rutubetin arttığı, örümcek bastığı, akustiğin bozulduğu gerekçesiyle Yener Çakı’yı çağırıyor. Çakı, Sinan’ın hava kanalları ile caminin içi arasında hava geçişi için tasarladığı döşemeye halıların döşendiğini görüyor. Halının altında naylon, onun altında kauçuk tabanlı bir halı var. Dolayısıyla mekânla hava kanallarının irtibatı tamamen kesiliyor ve mekânın tüm dengesi bozuluyor. Durum yetkililere bildiriliyor fakat yetkililerin umurunda değil. Maalesef zemindeki halılar hala orada duruyor. Bu çözümler asırlar önce üretiliyor fakat kullanmayı bilmiyoruz.

Erengezgin programın devamında enerji ve ekoloji kavramlarını detaylandırıyor. Çağımızın çözüm bekleyen en önemli sorunlarından biri ekolojik dengelerin ya da doğal devinimin hızla dünyanın sonunu getirecek derecede bozulmasıdır.  Erengezgin’e göre insanların karbonu artırdığı iddiası yalandır. Bir yanardağın patlaması karbon artışına sebep olur. Fakat bu artış insanlar yüzünden olamaz. Bir insanın bu artışa katkısı binde bir ile on binde bir arasındadır. İnsanların günahkâr olarak addedildiğini ifade eden Erengezgin, söylemlerine karşı bilimsel hiçbir itirazla karşılaşmadığını dile getiriyor. İnsanlar artık yeşil sermayenin metasıdır. Sıcaklık karbonun sonucu değildir. Karbon sıcaklığın sonucudur. Öte yandan kirlilik sorunu önemli. Her yıl toplam ölümlerin yüzde sekizinden sorumlu olanlar bizleriz.

Neticede enerji mimarlığının açılımı olan “doğru yer, doğru yön, doğru malzeme, doğru tasarım” ilkeleriyle inşa edilen, kendi enerjisini üretebilen konut modellerinin bedensel ve zihinsel sağlığa, doğal devinime katkıları ülkelerin gündemine giderek daha fazla girmektedir. Dünya geleceğini tasarlıyor. Almanya 2020’den sonra doğalgaz kullanmayacağını, nükleeri de kapatacağını ilan etti. Türkiye için rüzgar, güneş, jeotermal, akıntı gibi birçok enerji türü uygundur. Amerika yetmiş sekiz tane nükleer santral kapattı. Fransa nükleer konusunda öncü olmasına rağmen ne ucuz ne de temiz olduğu gerekçesiyle bu enerjiden vazgeçti. Erengezgin tüm bunları dile getirmek ve çözümler üretmek amacıyla Uluslararası Enerji ve Ekoloji Birliği adında bir STK kurduklarını söylüyor. Burada çay hidrojende pişecek, sebze meyve ürünleri bahçeden toplanacak, atık verilmeyecek, içme suyundan başka hiçbir şeye ihtiyaç olmadığı gösterilecek.

Afyon’daki kooperatif hikâyesinde başlangıçta müşterileri ikna etmekte zorlandığını söylüyor Erengezgin. Ahşabın betonarmeden daha ucuza geldiğini vurguluyor. Bizi mirasımızı hatırlamaya, kendi evimizin mimarı olmaya çağıran Erengezgin, Afyonkarahisar Yeşilvadi Ahşap Yapı Kooperatifi’nin çizimlerine 2002’de başladıklarını söylüyor. Toplamda yetmiş iki kişi var. Başta üç ayrı tip önerisine karar veriliyor. Kooperatif bittikten sonra yapılardan bir tanesi satılarak tüm altyapı hizmetleri, bütün üst yapı -parklar, bahçeler- karşılanıyor ve işletme sermayesi oluyor. Hiçbir zarar yok. Sistem böyle işletildiğinde kendi kendini karşılayan, işleri geciktirmeyen ve kâra geçiren bir düzen meydana geliyor. Birçok detay çözülmüş halde hemen monte ediliyor. Sadece bodrumdaki dış duvarlar betonarme, yapının tavanı dahil tamamı ahşap olan karkas hali on beş günde monte edilerek bitiriliyor. Bundan sonra altı ay içinde ise her şey bitiyor. Erengezgin kooperatif binalarının güncel fotoğraflarını gösterirken cephedeki “siding”lerin bir siding firmasının müşterileri ikna ederek sonradan eklenen elemanlar olduğunu dile getiriyor. Şimdi ise herkesin “siding”lerden şikayet ettiğini, böcek ve rüzgar sesinden rahatsız olduklarını söylüyor. Yapıların detaylarını gösterirken basit bir şekilde çözümlendiklerinin de altını çiziyor.

Erengezgin enerji ve ekoloji bağlamında tasarladığı çoğu ahşap projelerini görselleriyle anlatıyor. Dünyadaki en yoğun betonarme yapı stoğuna sahip olduğumuzu sıklıkla belirtiyor. Ahşabın eklemlenebilir yani büyümeye ya da değiştirmeye imkân veren özelliğinin altını çiziyor, ahşabın yangına dayanıklı hale getirilerek kendi kendine yetebilen/kendi enerjisini üretebilen, son derece düşük maliyetli, son derece hızlı, depreme dayanıklı, sağlıklı, doğal ve kolay uygulanabilir yapısına vurgu yapıyor. Ayrıca ahşap yapılar inşa etmenin, doğal ve sağlıklı bir yaşam sürdürmenin imkân dahilinde olduğu üzerinde duruyor. Program soru-cevapların ardından sona eriyor.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.