Kahve ve Sigara

SAMFilm Değerlendirme
Yön: Jim Jarmusch, ABD, 2003,95’
 
Değerlendirme: Elif Özdemir
 
Bir yandan sinema eğitimi alıp, öbür yandan usta yönetmen Wim Wenders’in yanında çıraklık yaparken, sonradan dikkatleri üzerine toplayacak olan mezuniyet filmi Permanent Vacation’la (1980) hak ettiği ilgiyi göremeyen Jim Jarmush, bir sonraki filmi Stranger Than Paradise (1984) ile Cannes’da Altın Kamera ödülünü ve Ulusal Film Eleştirmenleri Birliği’nin En İyi Film ödülünü alır. Down by Law (1986), Night on Earth (1991) , Ghost Dog: The Way of the Samurai (1999) gibi filmleriyle başarısını sürdüren yönetmen, Hollywood’dan gelen teklifleri geri çevirip, klişe film tekniklerini kullanmaktan bilhassa kaçınır.
 
Jarmusch, bağımsız sinemanın bağımlı hâle gelmesinden sonra “bağımsız bir yönetmen” olarak nitelendirilmekten hoşlanmasa da, sınırlı bütçesi, uzun planları, sabit kamera açıları, küçük mekânları ve dikteden uzak doğal anlatımıyla minimal çizgisini sürdürür. 1986 senesinde çektiği CoffeeandCigarettes adlı kısa filmini, sonraki yıllarda çekmeye devam ettiği, benzer temalı on kısa film takip eder. On yedi yıl süren birikim sonucunda oluşan bu on bir kısa film, bir uzun metraja dönüşerek Kahve ve Sigara adını alır.
 
Senaryosunu çeşitli kafelerde, kahve ve sigara eşliğinde yazdığı filmin, konusu da aynı paraleldedir. Lüks bir kafede yahut izbe bir mekânda biraraya gelmiş insanların, bir yandan kahve ve sigara merkezli, keyifli ya da keyifsiz muhabbetleri, diğer yandan insan ilişkilerindeki ayrıntılar, bir süre sonra kelimelerin anlamsızlaşmasıyla bakışlarda kendini belli eden tek başınalık… Sigaradan nefret edenler, bırakmaya çalışanlar, başlamayı düşünenler, kahve yerine çayı tercih edenler, şampanyanın yerini hiçbir şeyin tutamayacağını söyleyenler, kahvaltısını sadece kahveyle yapanlar, kafein ve nikotin tedirginliği, yani her şeyiyle “kahve ve sigara kültürü”.
 
Kişilerin sohbete başlaması -ya da başlayamaması- durumunda yaşanan tutukluk, karşılıklı gerginlik, konuşacak bir konu veya konuşulan konuya dair söyleyecek bir söz bulamama, karşı tarafın samimiyetinden emin olamama, elini kolunu koyacak bir yer arama, sağa sola atılan tedirgin bakışlar ve kurulamayan bir iletişim sonrası, birkaç dakika içinde saate bakılarak duruma son noktayı koyan “Ehm… i gotta go now”* bahaneleri… Kahve ve Sigara günümüz insanının en önemli açmazlarından biri olan bu iletişimsizliği bir kez daha gözler önüne serer.
 
Satranç tahtası desenli masalarda, siyah ve beyazın/kahve ve sigaranın eşliğinde, Jarmusch’un gerçek hayatta da yakını olan kimi müzisyenlerin ve ünlü oyuncuların rol aldığı film, bu anlamda seyri cazip kılmaktadır, çünkü asıl önemli olan, tüm bu huzursuzluğun aslında bizim hayatımızın da bir parçası olmasıdır. Elvis hakkında komplo teorilerinden, İngiliz çayına, Nikola Tesla’nın icatlarından, uydurma rock grubu Sqürl’e, yirmili yıllar Paris’inden, alternatif tıbba ve nikotinin böcek ilacı olarak kullanımına kadar pek çok konuya teğet geçen ve esas olarak kahve ve sigara etrafında dönen bildik muhabbet, bizde de futbol, cep telefonları, diziler yahut memleket meseleleri etrafında tekrarlanır. Yinelenen asparagaslar, ezberlenmiş cümleler, muhabbetin dibinin tuttuğu zamanlarda kullanmaktan hiç sıkılmadığımız can simitlerine ve kendini sürekli tekrar eden mizansenlere dönüşürler. 
 
İletişim çabası içinde bir iletişimsizlik, başarısız diyaloglar ve tükenen kelimeler üzerine yapılan bir filmin rahatsız edici olması ve mizansenlerini açık etmesi, bu bağlamda gayet normaldir. Çünkü bizi asıl rahatsız eden, filmdekinden pek de farklı olmayan hayatın içindeki mizansendir.
 
İnsanları yalnızlığa ve belli bencilliklere iten bir sistem içerisinde hayatın gerçekliğine, doğaya, topluma ve bir birey olarak -kaçınılmaz bir biçimde- “kendine” yabancılaşmış, kardeşiyle, kuzeniyle, dostlarıyla ya da herhangi biriyle paylaşımı kalmamış, biraraya gelen ama niye biraraya geldiğini bilmeyen, bunun sonucu olarak da kahve ve sigara ile ilgili belki de her şeyi konuşan ama konuşulması gerekenleri konuş(a)mayan kimselerin, böylece kazandığı tek şey iletişimsizlik becerisidir. Oysa “sonsuz enerjinin iletkeni olan dünyada” insanların birbirini dinlemeye ve anlamaya değer görmeleri sonucu, düşünceler ve sözler farklı da olsa ve hatta kelime ortadan kalksa, ortak bir lisan mümkündür. Zira “Önce söz vardı”; şimdiyse kahve ve sigara.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.