Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak

SAMFilm Değerlendirme
Yön: Ahmet Uluçay, Türkiye, 2004, 98’
 
Değerlendirme: Mustafa Emin Büyükcoşkun
 
 
“Hani bazı filmler vardır ya, insanın içini ısıtan, bambaşka şeyler hissettiren, asla unutamadığınız…” diye klasik bir tanıtım yazısı girişiyle başlayabilirdik aslında, fakat amacımız zaten ünü çoktan sınırları aşmış olan bu filmi tanıtmak değil; kendimizce okumak, okumaya çalışmak. Dolayısıyla klasik film yazısı kalıbından sıyrılıp kendimizce bir şeyler söylemek niyetindeyiz. 
 
Yazın kasabaya çalışmaya giden iki kafadardan Recep, karpuzcunun; Mehmet ise berberin çırağıdır. Akşamları kasabanın sinemasından aldıkları kopuk film şeritlerini, pilli bir lambanın ışığında hareket ettirerek sinema makinesi yapmaya çalışmaktadırlar. Ne var ki bir film şeridindeki görüntünün oynaması için gereken, saniyede 24 karelik hızı yakalamalarına rağmen, kareleri arasındaki boşlukları iyi hesaplayamadıkları için film oynamamakta yani yöresel ağızla “kıpırdamamak”tadır. Öte yandan Recep karpuz tezgâhından artan karpuz kabuklarını hayvanların yemesi için götürdüğü evin büyük kızına aşık olmuş, ateş bacayı sarmıştır. Derken olaylar gelişir.
 
Temel olarak Anadolu insanına has karakteristik özellikleri, oryantalist veya otantik olmayan gerçekçi sayılabilecek bir bakış açısıyla anlatan Uluçay, ustaca kurduğu diyaloglar ve üzerinde çokça kafa patlatıldığı belli olan dahiyane bir görüntü yönetmenliği çalışmasıyla ortaya dört dörtlük bir eser koyuyor. Bunların yanına çocukluk korkularına dair metaforik öğeler de eklenince film adeta masalsı bir havaya bürünüyor.
 
Ahmet Uluçay’ın halen kendisinin de ikamet ettiği, memleketi olan Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik köyünde çekilen film, yönetmenin evvelce çektiği kısa filmlerinin bir nevi uzun metrajlı versiyonu olarak da tanımlanabilir. Fakat muhakkak ki bu Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak için yetersiz ve haksız bir tanım olur. Ama yine de filmin Uluçay’ın Optik Düşler, Uzun Metrajın Resmi, Exorcist adlı kısa filmleriyle paralel özellikler taşıdığını da belirtmek istiyoruz. Bilhassa sinema makinesi yapmaya uğraşan iki çocuk imgesi ve “kıpırdayan” film şeritleri bu paralelliği taşıyan öğeler.
 
Otobiyografik unsurlar taşıyan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak Türk sinemasının son yıllarda göremediği bir naifliğe sahip. Anlatımı ve sinematografik özellikleri, yer yer kullanılan Anadolu’ya has unsurlarıyla film özgün bir yapıya sahip. Fakat en önemlisi Anadolu’nun ücra bir köşesinde, önemli ölçüde dış dünyadan soyutlanmış bir köyde, geçim derdine, yokluğa ve bin bir türlü güçlüğe rağmen “filim” çevirebileceğinin “recisör” olunabileciğinin ve “sinema” yapılabileceğinin ispatı. Bir bakıma, Recep’in yılmadan yorulmadan film şeridine hareket vermeye çalışmasıyla Ahmet Uluçay’ın aynı azim ve iradeyle film çekmeye çalışması arasında çok da büyük bir fark yok. Filmin sonunda makineleri parçalanmış, düşleri yıkılmış, Mehmet’in yavuklusu da kaybolup gitmişken, Recep’in “Şu sekizlik kamera ne kadar ki?” şeklindeki muzip suali her şeye rağmen tükenmeyen bir azmin ve idealin simgesi. Dolayısıyla film, “azim” ve “irade”nin neye karşılık geldiğinin öyküsü bir bakıma; ki bu nokta çok mühim.
 
İnsanların iradelerine hâkim olamadıkları, bir şeylere azmedemedikleri, ideal denen kavramı unuttukları ve hayal bile kuramadıkları bir çağda böylesi bir film gerçekten de dikkate değer. Ne var ki film, gerek prodüksiyon gerekse dağıtım aşamasında pek çok sorunla yüz yüze kaldı. 23. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde prömiyeri yapılan film ancak bu tarihten 9 ay sonra vizyona girebildi ve popüler sinemanın hengamesinde maalesef çok da fazla ilgi göremedi. Umarız Uluçay karpuz kabuğundan yaptığı gemisiyle yeni sulara yelken açmayı sürdürür ve bu gemiden hiç inmez.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.