Çizgidışı bir Çizerle Çizgiler Üzerine

Dağıstan Çetinkaya

18 Şubat 2009
De­ğer­len­dir­me: Neslihan Demirci
 
Sa­nat ne için ge­rek­li­dir, sa­nat­çı ne için ya­ra­tır? Bu so­ru­la­rın ce­vap­la­rı, bu ya­zı­nın sı­nır­la­rı­nı aşı­yor ol­sa da, -Gom­brich’in Sa­na­tın Öy­kü­sü’nün gi­ri­şin­de­ki“Sa­nat di­ye bir şey yok­tur as­lın­da. Yal­nız­ca sa­nat­çı­lar var­dır” sö­zü­nü de ha­tır­la­ya­rak- sa­nat­çı­la­rın ken­di se­ren­cam­la­rın­dan ak­ta­ra­cak­la­rı an­la­ra ku­lak ver­mek bu so­ru­la­ra bi­zi bir adım yak­laş­tı­ra­bi­lir.
Duy­gu ev­re­ni­ni ifa­de et­mek için çiz­gi­le­ri seç­miş bir sa­nat­çı Da­ğıs­tan Çe­tin­ka­ya. As­ke­ri okul­dan kaç­ma­sıy­la baş­la­yan sü­re­cin okul­dan atıl­ma­sıy­la so­nuç­lan­ma­sı, pro­fes­yo­nel çiz­gi dün­ya­sı­nın yol­la­rı­nı dö­şe­miş. Sa­nat­çı “Türk gi­bi baş­la, İn­gi­liz gi­bi bi­tir!” il­ke­si­ni be­nim­se­yen ki­şi­li­ğiy­le çiz­me­yi he­ves aşa­ma­sın­da bı­rak­ma­ma­ya ka­rar ver­miş ve Mi­mar Si­nan Gü­zel Sa­nat­lar Fa­kül­te­si’nde eği­ti­mi­ne baş­la­mış. Tam da bu­ra­da bü­tün sa­nat dal­la­rıy­la meş­gu­li­yet açı­sın­dan ka­fa­la­ra ta­kı­lan bir so­ru be­li­ri­yor: “İyi sa­nat­çı ol­mak için dip­lo­ma ve­ya ‘okul­lu­luk’ şart mı­dır?” Çe­tin­ka­ya, ka­bi­li­ye­ti in­kâr et­me­mek­le be­ra­ber, sa­nat eği­ti­mi alın­maz­sa za­man için­de bir kı­sır dön­gü­ye dü­şü­le­ce­ği­ne, ki­şi­nin ken­di­ni tek­rar­la­ma­ya baş­la­ya­ca­ğı­na ina­nı­yor; “Eği­tim, çi­ze­ri bir üst nok­ta­ya ta­şı­ma­ya ya­rar” di­yor. Yok­sa bir sa­nat­çı, ya­yın­cı­ya dip­lo­ma­sıy­la de­ğil; kol­tu­ğu­nun al­tın­da­ki ‘iş’le­riy­le baş­vu­rur. Si­hir­li ke­li­me ka­bi­li­ye­te ise -her sa­nat ala­nın­da ol­du­ğu gi­bi- çi­ze­rin de faz­la sır­tı­nı da­ya­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­le­me­ye ge­rek var mı?! Çe­tin­ka­ya’nın söy­le­şi bo­yun­ca üs­tü­ne ba­sa ba­sa vur­gu­la­dı­ğı un­sur, ye­te­nek de­ğil, emek­ti; ya­ni meb­zul mik­tar­da alın te­ri ve elin­de ka­lem kâ­ğıt­la na­sıl sa­bah­lan­dı­ğı bi­lin­me­yen ge­ce­ler…
Da­ğıs­tan Çe­tin­ka­ya’nın çiz­mek­le iliş­ki­si kıs­ka­nı­la­cak cins­ten; han­gi duy­gu­yu ak­tar­ma­ya ça­lı­şır­sa ça­lış­sın, çi­zer­ken sü­kû­na er­di­ği­ni di­le ge­ti­ri­yor. Sa­nat­çı­yı hem ço­cuk­lar için çiz­di­ği il­lüs­tras­yon­lar, hem de gün­cel/si­ya­si ko­nu­la­rı yan­sı­tan ka­ri­ka­tür­le­rin­den ta­nı­yo­ruz. İki­si ara­sın­da na­sıl bir fark gö­zet­ti­ği­ni sor­du­ğu­muz­da, ço­cuk­lar için çiz­me­nin ken­di­si­ne da­ha faz­la haz ver­di­ği­ni; çün­kü ço­cuk­la­ra çi­zer­ken, ken­di­ni re­sim çi­zen bir ço­cuk ka­dar ra­hat his­set­ti­ği­ni iti­raf et­ti. “Ço­cuk­la­rın­ki, si­zin ha­yal dün­ya­nı­za kar­şı­lık ge­len bir dün­ya as­lın­da. Ora­da is­te­di­ği­niz ka­dar ha­yal­le­ri­ni­zi pa­laz­lan­dı­ra­bi­lir­si­niz.” Ta­bii ki ço­cuk­la­rın kar­şı­sı­na res­min ku­ral­la­rı­nı ke­na­ra bı­ra­ka­rak çı­ka­bil­me­nin se­ra­zat­lı­ğı ya­nın­da, bir il­ke­yi ih­lal et­me­me zo­run­lu­lu­ğu var: “On­la­rın bi­lin­çal­tı­nı kir­let­me­mek.” Bu da bir tez­hip us­ta­sı­nın ti­tiz­li­ği­ni ge­rek­ti­re­bi­lir.
Da­ğıs­tan Çe­tin­ka­ya’ya gö­re her­kes çi­ze­bi­lir; ya­ni çiz­mek öğ­re­ti­le­bi­lir. “Me­se­le çiz­gi­ni­ze ka­rak­ter ver­mek… Çiz­gi di­li­niz oluş­muş­sa, işi­niz za­ten im­za­nız­dır.” Bu­nun için de üç te­mel il­ke­yi be­nim­si­yor: işi­ni çok sev­mek, azim­le emek ver­mek ve -hep­sin­den önem­li­si- ger­çek bir he­def be­lir­le­mek.
Bu­gün­kü nes­li, ‘ara­yış’ için­de ol­ma­la­rı ve ken­di­le­ri­ne su­nu­la­nı ‘sor­gu­la­ma’la­rı iti­ba­riy­le olum­la­yan Çe­tin­ka­ya’ya gö­re, bu nes­lin ken­di­si­ne ‘pa­ra’ ve ‘ka­ri­yer’ gi­bi he­def­ler be­lir­le­me­si bir ha­ta­dır; zi­ra bu tür he­def­le­rin ki­şi­yi za­man­la ha­yal kı­rık­lı­ğı­na uğ­rat­ma­sı yük­sek bir ih­ti­mal­dir.
Bir çi­ze­rin ken­di­ni eği­tir­ken ana hat­la­rıy­la ge­çi­re­ce­ği ge­li­şim ev­re­le­ri; el, göz, be­yin ko­or­di­nas­yo­nu­nu ge­liş­tir­me­si, son­ra­ki aşa­ma­da işin içi­ne kal­bi­ni de ka­ta­rak res­min son şek­li­ni ver­me­siy­le özet­le­ne­bi­lir. Çe­tin­ka­ya’ya üre­ti­ci­li­ği­ni ne­ler­le bes­le­di­ği so­rul­du­ğun­da bir sa­nat­çı­ya fark­lı ba­kış açı­sı ka­zan­dı­ran şe­yin oku­mak ol­du­ğu­nu söy­le­di:
Hep ay­nı pen­ce­re­den ba­kar­sa­nız ay­nı man­za­ra­yı gö­rür­sü­nüz. Her in­san si­ze ye­ni bir pen­ce­re açar, dün­ya­sı­na gi­re­bil­di­ği­niz her­kes si­ze ye­ni bir zen­gin­lik ka­tar.
Çi­zer, bu­gün he­pi­mi­zi yo­ran ruh kir­li­li­ği kar­şı­sın­da çiz­gi­le­riy­le acı bir te­bes­süm bı­rak­mak is­ti­yor; bu ça­ba­sı me­saj ver­mek gi­bi bir kay­gı­yı ba­rın­dır­mı­yor. Çe­tin­ka­ya, za­ten içi­ne me­saj ka­tıl­mış iş­le­rin su­ni kaç­tı­ğı­nı, bil­has­sa ço­cuk­la­rın bu­nu he­men fark et­tik­le­ri­ni ve su­ni­lik­ten hoş­lan­ma­dık­la­rı­nı söz­le­ri­ne ek­le­di.
Da­ğıs­tan Çe­tin­ka­ya, ken­di­si­nin ses­li dü­şün­me­si ka­dar ve­rim­li bul­du­ğu söy­le­şi­de, sa­mi­mi­yet­le dı­şa vur­du­ğu zi­hin dün­ya­sıy­la din­le­yi­ci­le­re yep­ye­ni pen­ce­re­ler aç­tı.
 

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.