- الصفحة الرئيسية
- المنشورات
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 78 Year: 2012
- Bir Gazetecinin Gözünden “Arap Baharı”: Suriye, Libya ve Yemen İzlenimleri
Bir Gazetecinin Gözünden “Arap Baharı”: Suriye, Libya ve Yemen İzlenimleri
Mehmet Akif Ersoy
7 Ocak 2012
Değerlendirme: Bilal Yıldırım
KAM “Ortadoğu Konuşmaları”nın beşincisinde, Arap Dünyası’ndaki halk ayaklanmaları sırasında Libya, Yemen ve Suriye’de TRT Türk’ün muhabirliğini ve temsilciliğini yaparak gelişmeleri yerinde takip eden ve geçtiğimiz günlerde TRT’nin Kahire temsilciliğine getirilen Mehmet Akif Ersoy’u ağırladık. Ersoy, “Arap Baharı” sürecinin oldukça sancılı geçtiği üç Arap ülkesindeki muhabirliği sırasında şahit olduğu olayları anlattı ve yaşanan gelişmelerin özelde Libya, Yemen ve Suriye’yi, genelde ise Ortadoğu’nun geleceğini nasıl etkiyebileceğine dair tespit ve öngörülerini bizimle paylaştı.
İzlenimlerini aktarmaya Libya’dan başlayan Ersoy, uluslararası medyada Kaddafi rejiminin uçakları tarafından bombalandığı söylenen Trablus’a girdiklerinde başkentin gayet sakin olduğunu, otuz beş gün kaldıkları ülkede hiçbir güvenlik sorunuyla karşılaşmadıklarını ifade etti. 17 Şubat’ta Bingazi’de başlayan gösterilerde birçok insanın öldürüldüğünü, ancak mensupları öldürülen aşiretlerin yönetime cephe alması üzerine Libya lideri Muammer Kaddafi’nin diyalog toplantılarıyla aşiret reislerini kendi tarafına çektiğini ve cephelerdeki çatışmalar hariç operasyonların kesildiğini; ardından Libya ordusunun isyancılara yönelik askerî operasyonlara yeniden başlamasıyla isyancıların apar topar Bingazi’ye geri çekildiklerini anlattı. Ersoy’a göre, eğer Fransa 16 Mart tarihinde BM’de uçuşa yasak bölge kararını aldırıp Bingazi’deki tankları vurmasaydı, Libya’daki isyan hareketi o gün sona erdirilebilir ve şehirde isyancılara karşı bir katliam gerçekleşebilirdi.
Ersoy’a göre Bingazi’de başlayan isyan hareketi, iç kaynaklı olup Tunus’taki devrim ya da Mısır’daki “askerî darbe”den çok farklı. Ülkenin sosyal dokusunu ve yönetim şeklini bilmeden yapılan birtakım analizlerde olduğu gibi bunun yoksullukla bir ilgisi yok; çünkü Libya halkı zaten iyi şartlarda yaşıyor. İsyanın temel nedeni, özgürlük gibi gayet haklı talepler; ayrıca ülkedeki İslâmî hareketi bastırmak üzere periyodik olarak yapılan operasyonlar da Libyalıları rahatsız eden bir diğer unsur.
Yemen’e gelince, Cumhuriyet Muhafızları komutanının muhaliflerin safına geçmesi üzerine 2011 Mart’ında devrileceği beklenen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, aylar süren protestoların ardından Aralık ayında yargılanmama şartıyla anlaşarak görevi bıraktı. Ancak Ersoy’a göre, birbirlerine tahammülü olmayan ve iktidar mücadelesine girişen çeşitli gruplar dolayısıyla gerek Salih sonrası Yemen’de gerekse Kaddafi sonrası Libya’da çatışma potansiyeli oldukça yüksek. Silahların toplanamadığı bu iki ülkede kaos sürüyor. Bu noktada zalim diktatörü dokuz sene evvel bir Amerikan müdahalesiyle devrilen Irak ile bir kıyaslamaya giden Ersoy, Irak halkının genel kanaatini aktardı: “Saddam döneminde en azından can güvenliğimiz vardı ve kimin öldürüleceğini biliyorduk. Oysa şimdi nerede bomba patlayacak bilmiyoruz.” Bugün Irak’ta bir değil, beş diktatör olduğunu hatırlatan Ersoy, önemli bir noktaya parmak bastı: “Zalim diktatörleri devirmek bizatihi iyi sonuçlara yol açar düşüncesi yanlıştır.”
“Arap Baharı” ile birlikte Ortadoğu belli bir istikamete doğru eviriliyor düşüncesinin yanıltıcı olduğunu, talepler her ülkede ortak olsa da (özgürlük talebi) her birini sosyal dokusunu ve iç dinamiklerini göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Ersoy, sözkonusu eksikliğin bu ülkeler analiz edilirken ve politika üretilirken hatalara yol açtığına dikkat çekti. Mesela üç ülke içerisinde en kalabalık nüfusu barındıran Suriye, sahip olduğu etnik, dinî, mezhebî ve ideolojik çeşitlilik dolayısıyla bir Irak olma potansiyeli taşıyor; dolayısıyla buradaki süreç Libya’daki gibi işlemeyecektir.
Buradan Suriye izlenimlerine geçen Ersoy’a göre isyan sürecinde bu ülkede çok fazla insan hayatını kaybetti ve bu nedenle Beşşar Esed’e destek giderek azaldı. Ancak Esed rejiminin dış müdahalesiz devrilmesi hâlihazırda imkânsız; çünkü muhalifler çok dağınık durumda. Dahası, muhaliflerin yurtdışında kurduğu Ulusal Konsey’in üyelerinin çoğunu Suriye halkı tanımadığı gibi içeridekiler ile dışarıdakilerin talep ve beklentileri de birbirinden çok farklı. Ayrıca şu anda muhalifler de silahlanmış durumda ve karşılıklı bir iç çatışma sözkonusu. Bu da halkın bir kesiminin, özellikle de gayrimüslim unsurlarla Nusayrilerin bir kısmının, rejim düşerse kendilerine zarar verileceği ve hatta Libya’da olduğu gibi öldürülecekleri endişesiyle Esed’e tutunmasına yol açıyor. Ayrıca İsrail’in İran’a yönelik tehditlerinin dünyada temel tartışma konularından biri haline gelmesi ve BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye ilişkin kararın vetosu da Esed yönetiminin elini rahatlatıyor.
Türkiye-Suriye ilişkilerine gelince, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşmalarının Aralık ayında yürürlükten kaldırıldığını ve ilişkilerin kopma noktasına geldiğini hatırlatan Ersoy, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin Türkiye açısından çok önemli olduğunu anlattı: “Suriye devlet televizyonu Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonlarını ‘muhaliflere karşı operasyon’ olarak duyurmaya başladı. Şam yönetimi Kürt yerel meclis seçimlerinin yapılmasına izin verdi. PKK 3.000 kişiye silah dağıttı, bir televizyon kanalı kurdu ve Şam’da temsilcilik açtı.” Ersoy’un Esed’in muhakkak devrileceği, ancak Türkiye aleyhinde önemli birtakım adımlar atmadan da görevi bırakmayacağı öngörüsü bu noktada önemliydi.
Soru-cevap faslında Ersoy’un cevaplarından biri, “Arap Baharı” ile birlikte bölgede yaşanan dönüşümün geleceğine dair de ipucu veriyordu: “Ortadoğu’da şunu gördüm, bölge halkları o kadar birbirinden ayrışmış ki çok rahat birbirlerini öldürecek noktaya gelebiliyorlar. O yüzden Allah en büyük nimetleri onlara bahşetmiş olsa da hiçbir zaman yüzleri gülmedi. Irak dünyaya petrol satıyor; ama Kerkük, Bağdat perişan durumda. Bunun en temel nedeni halkların bütünleşememesi.”
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO