- الصفحة الرئيسية
- المنشورات
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 80 Year: 2012
- 11 Eylül Sonrası Küresel Sistemde Dönüşüm
11 Eylül Sonrası Küresel Sistemde Dönüşüm
Fuat Keyman
22 Eylül 2012
Değerlendirme: Bilal Yıldırım
“Küresele Kuramsal Bakışlar” toplantı dizisinin dördüncüsünde, İstanbul Politikalar Merkezi direktörü ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Fuat Keyman’ı misafir ettik. Keyman, üzerinden on bir yıl geçen 11 Eylül saldırılarının küresel sistemde yol açtığı dönüşümü değerlendirdi.
Uluslararası ilişkilere eleştirel teoriler perspektifinden bakan Keyman, küreselleşen dünyayı, kimliği ve devletin rolünü bu çerçevede değerlendiriyor. 1981-1996 yılları arasında yapılan modernite eleştirilerinin prematüre olduğunu ve bugün bu eleştirilerin daha ileri boyutlara taşınması gerektiğini düşünüyor. Çünkü meta-teorik düzeyde yapılan kimlik tartışmalarından kimliğin ontolojik meydan okumalarla siyasi önem kazandığı bir sürece gelinmiş durumda. Keyman’a göre, dünyanın daha riskli hale geldiği bu dönemde, uluslararası ilişkileri sadece meta-teorik ve yöntemsel düzeyde tartışmak yetersiz. Dolayısıyla teorileri bu risklere cevap verebilecek tarzda yeniden düşünmek gerekiyor.
Keyman’a göre, bu süreçte Türkiye’nin de önemini artıran dört kırılma yaşandı. Bunlardan ilki Soğuk Savaş’ın sona ermesidir. Bu dönemde modernite ve realizm eleştirisi güçlenmekteydi; lakin kimlik temelinde gerçekleşen kırılmalar ve yapısal dönüşümler esnasında farklılığı nereye kadar götürmemiz gerektiği sorusunun cevabı yoktu. Kırılma, farklılık temelinde etnik bir kıyımın yapıldığı Yugoslavya ve Bosna ile gerçekleşti. Netice itibarıyla 1995 sonrasında, uluslararası ilişkilerde ahlaki ve normatif görüş öne çıkmaya başladı. Böylece, konstrüktivist okulun da etkisiyle, “güç” ve “çıkar”ın yanı sıra “norm” ve “değer” de disipline girdi. İkinci kırılma, 11 Eylül saldırıları ile gerçekleşti. 2008 Küresel Ekonomik Krizi ile gerçekleşen üçüncü kırılma ise 11 Eylül temelinde düşünmenin krizini temsil etmekteydi. Bu anlamda, küreselleşmenin 11 Eylül’le başlayan krizinin sağlamlaşması demekti. Keyman’a göre, ekonomik krizin derinleşmesi gibi, bu kriz de artarak devam edecektir. Dolayısıyla “11 Eylül’den sonra kriz içerisinde olan bir dünyada uluslararası ilişkileri nasıl düşünmeliyiz?” sorusu önemlidir. Dördüncü kırılma ise 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve Suriye’de çıkmaza giren “Arap Baharı”dır.
Arap Baharı, genel uluslararası ilişkiler kuramını ve modernite tartışmasını düşündüğümüzde, dört noktada önemli kırılmalar doğurdu: (i)Batı dışındaki toplumların kendilerini değiştiremeyecekleri düşüncesini yıkarak oryantalizmin sonunu getirdi. (ii)Oksidentalizmin de sonunu getirdi; çünkü bu devrimlerdeki amaç, İslâmi bir düzen ve şeriat devleti değil, daha fazla iş, eşitlik ve onurlu hayat sağlayacak iyi yönetilen bir devlet ve demokratik bir siyasi düzendi. (iii)Post-kolonyal ve post-modern öznenin de sonuna işaret etti ki bunun en tipik örneği, Londra’daki terör saldırılarını düzenleyen Pakistan asıllı kişilerin İngiliz vatandaşı olmasıydı. (iv)2008 Krizi, Arap Baharının asıl tarihsel bağlamı oldu. Tunuslu Muhammed Buazizi, kendisini yakarak neo-liberal küresel ekonomik düzeni eleştirdi ve daha âdil bir yönetişim düzeni istediğini gösterdi. Böylece “adalet” kavramı ile pazarın birleştiği bir düzen arayışı tebarüz etti.
Sözkonusu dört kırılma, uluslararası ilişkiler kuramını yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Bu bağlamda Keyman, 11 Eylül’ün Arap Baharı ve sonrasındaki provokasyonlar içinde niçin devam ettiğine ve 11 Eylül’ü 2008 Krizi ve Arap Baharıyla neden birlikte düşünmek gerektiğine odaklandı. 11 Eylül, beraberinde işgalleri ve İslâmofobiyi getirdi. Bununla birlikte, daha önceki prematüre tartışmayı canlandıran üç meydan okumaya yol açtı. Uluslararası ilişkiler kuramının epistemolojik ve yöntemsel düzeyde tartışılması, yapı-sökümcü ve yeniden-kurucu bir süreç olsa da, alternatif getirmedi. Zira bu tartışmada modernitenin tutamadığı sözlerini gerçekleştirmesi durumunda sorunların çözüleceği beklentisi vardı. Modernitenin üzerine kurulduğu iki ilkeden “ilerleme” gerçekleşirken, gelişen emperyalizm dolayısıyla “özgürlük” kısıtlandı. Bu durumda, modernite içerisinde kalıp insan haklarını ve demokratik ilkeleri uygulayarak sorunların çözüleceği mantıksal sonucuna varıldı.
Bu bağlamda ilk meydan okuma, devletve egemenlikkavramlarının uluslararası ilişkiler için öneminin anlaşılması oldu ve devlet egemenliğini ve aklını aşmanın imkânsızlığını gösterdi. Carl Schmitt, dolaylı bir katkıyla, siyasetin bir uzlaşmadan ziyade karar verme ve istisnai olanı belirleme süreci olduğunu gösterdi ve böylece bir dost-düşman ayrımı ortaya çıktı. Keyman’a göre, 11 Eylül sonrasında bu mentalite belirginleşti. Giorgio Agamben için Schmitt, devlet eliyle gerçekleşen bu karar verme sürecinde, bir cemaatin öncelik kazanmasına ve diğerinin düşman haline getirilmesine işaret etti. Böylece devlet aklı “öteki”ni düşman haline getirdi. Leo Strauss ise direkt etkide bulunarak “dost”un Batı’dan, özellikle de Kutsal Kitap’tan çıkacağına işaret etti. Böylece Straussçu yaklaşım, uluslararası ilişkilerde etkinlik kazandı ve Kutsal Kitap’ın okunmadığı Batı dışında içsel dönüşümlerin yaşanmayacağını varsaydı. İşte Arap Baharı bu düşünceye meydan okudu. Son meydan okuma ise 2008 Küresel Ekonomik Krizi ile birlikte “belirsizlik” ve “risk” kavramlarının uluslararası ilişkilere girmesi oldu.
Tüm bunlardan iki sonuç çıkıyor: Aktörler, ya sonuçlarına bakarak meşruiyet aramaktadır ya da normlar ve süreçler temelinde hareket etmektedir. Keyman’a göre, artık uluslararası ilişkilerin temelinde norm dairesinde bakmak bulunmaktadır. Bu tarz bir uluslararası ilişkiler ve dış politika Türkiye, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerin önemini artırmaktadır. Son olarak, modernite kritiği içerisinde ve “norm”a önem vererek, farklı görüşler arasında bir diyalog oluşturulabilir ve farklı katmanlardan bakılabilirse, o derece çoğulcu ve birbirinden öğrenen bir epistemoloji mümkün olabilir. Hem epistemolojik bağlamda çoğulculuk hem de ülkelerin birarada hareket ederek birlikte öğrenme zorunluluğu, uluslararası ilişkilerin temeli olmak durumundadır.
Prof. Dr. Fuat Keyman’ın konuşma kaydını, http://www.bisav.org.tr/merkez.aspx?module=yuvarlakmasaayrinti&dizi=1&altturid=80&menuID=9_6_80&merkezid=6&yuvarlakmasaid=997 linkinden izleyebilirsiniz.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO