XVII­I. Yüz­yıl Os­man­lı Dü­şün­ce­sin­de Bu­na­lım ve Ara­yış-II Fel­se­fe-Bi­lim

İhsan Fazlıoğlu

31 Ma­yıs 2008             
De­ğer­len­dir­me: Eyüp Süz­gün
 
1768’de Rus­ya ile gi­ri­len sa­vaş ve ar­dın­dan 1774’te ya­pı­lan Kü­çük Kay­nar­ca Ant­laş­ma­sı’na ka­dar, sis­tem men­su­bi­ye­ti güç­lü ve bü­yük bir öz­gü­ven sa­hi­bi olan Os­man­lı eli­ti­nin ak­si­ne, yüz­yı­lın ba­şın­dan iti­ba­ren Os­man­lı dü­şü­nür­le­ri ken­di il­mî pa­ra­dig­ma­la­rın­dan şüp­he duy­ma­ya baş­la­mış ve cid­di ara­yış­la­ra gir­miş­ler­dir. Bu yüz­den, ilim ha­ya­tı açı­sın­dan Os­man­lı XVII­I. yüz­yıl bo­yun­ca ol­duk­ça önem­li ge­liş­me­le­re sah­ne ol­muş­tur. Ge­liş­me­le­rin öne­miy­le dö­nem üze­ri­ne bu­gün ya­pı­lan ça­lış­ma­lar kı­yas­lan­dı­ğın­da ise or­ta­ya bü­yük bir oran­tı­sız­lı­ğın çık­tı­ğı gö­rül­mek­te­dir.
Uzun yıl­la­rı­nı bu oran­tı­sız­lı­ğı gi­der­me ama­cı­na has­re­den İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si Fel­se­fe Bö­lü­mü Öğ­re­tim Üye­si Doç. Dr. İh­san Faz­lı­oğ­lu, Tür­ki­ye Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi’nin dü­zen­le­di­ği “XVII­I. Yüz­yıl Os­man­lı Dü­şün­ce­sin­de Bu­na­lım ve Ara­yış” ad­lı top­lan­tı­lar di­zi­si­nin Ma­yıs ayı ko­nu­ğuy­du.
Ko­nuş­ma­sı­na, il­min Os­man­lı’da her za­man özel bir uğ­raş ala­nı ol­du­ğu­nu, bil­gi­yi dev­le­tin üret­me­di­ği­ni ha­tır­la­ta­rak baş­la­yan Faz­lı­oğ­lu, XVII­I. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­dan iti­ba­ren Os­man­lı’nın med­re­se­ler­de üre­ti­len il­mi kon­trol al­tı­na al­dı­ğı­nı ve II. Mah­mud ile bir­lik­te ar­tık bil­gi­nin ta­ma­men dev­le­tin kon­tro­lü­ne geç­ti­ği­ni be­lirt­ti.
Tüm sı­nıf­la­ma­la­rın iti­ba­rî ol­du­ğu kay­dı­nı düş­mek­le bir­lik­te, Faz­lı­oğ­lu Os­man­lı ilim ha­ya­tı­nı ka­ba­ca üç ana dö­ne­me ayı­ra­bi­le­ce­ği­mi­zi ifa­de et­ti:
 
(1) Kla­sik Dö­nem: 1337’de İz­nik Med­re­se­si’nin ku­ru­lu­şun­dan 1702’ye ka­dar. Bu dö­ne­mi de ken­di için­de dört alt bö­lü­me ayır­mak müm­kün­dür:
(a) İr­fa­nî ve pra­tik ka­rak­te­ri yük­sek bir ilim an­la­yı­şı­na sa­hip olanDa­vud el-Kay­se­rî ile Mol­la Fe­na­rî ara­sıdö­nem.
(b) Mol­la Fe­na­rî ta­ra­fın­dan 1380’ler­den iti­ba­ren var olan ir­fa­nî ya­pı­ya ke­lam ve usu­lün ek­len­di­ği Mol­la Fe­na­rîileAli Kuş­çu ara­sıdö­nem. Fa­tih Sul­tan Meh­med dö­ne­mi­ne ge­lin­di­ğin­de de Ali Kuş­çu gi­bi önem­li ilim adam­la­rı­nın yer al­dı­ğı Se­mer­kant Oku­lu ara­cı­lı­ğıy­la, bu ilim ge­le­ne­ği­ne ma­te­ma­tik­sel ve fel­se­fî bir ka­rak­ter ka­zan­dı­rıl­mış­tır.
(c) 1480’deAli Kuş­çu’nun ölü­mün­den1585’te Ta­ki­yüd­din’in ölü­mü­ne ka­darolan ma­te­ma­tik­sel ka­rak­te­ri yük­sek dö­nem.
(d) Bu üç kla­sik dö­ne­min sen­te­zi ola­rak gö­rü­le­bi­le­cek,1585’teTa­ki­yüd­din’in ve­fa­tın­dan1702’de Mü­nec­cim­ba­şı Ah­met De­de’nin ve­fa­tı­na ka­darolan ke­lam ağır­lık­lı, ama İbn Si­na’nın da dik­ka­te alın­dı­ğı dö­nem.
 
(2) Bu­na­lım ve Ara­yış Dö­ne­mi: 1702’de Mü­nec­cim­ba­şı Ah­met De­de’nin ve­fa­tın­dan 1773’te Mü­hen­dis­ha­ne’nin ku­ru­lu­şu­na ka­dar.
 
(3) Ye­ni­leş­me Dö­ne­mi: 1773’ten gü­nü­mü­ze ka­dar. Bu dö­nem­de bir­bi­rin­den fark­lı üç yak­la­şı­mın ser­gi­len­di­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz:
(a) Geç­mi­şi terk ede­rek ge­le­ce­ği kur­mak.
(b) Geç­mi­şi bu­gü­ne ak­ta­ra­rak ge­le­ce­ği kur­mak.
(c) Ge­le­ce­ği geç­mi­şe ek­lem­le­mek.
Os­man­lı­la­rın için­de ya­şa­dık­la­rı kla­sik pa­ra­dig­ma­nın, fel­se­fî ilim­ler­de İbn Si­na (ö. 1037), ma­te­ma­tik bi­lim­ler­de İbn Hey­sem (ö. 1039) ve ke­lam­da Fah­ret­tin Ra­zî’yle (ö. 1209) baş­la­yıp 1447-49’da Se­mer­kant Oku­lu’nun yı­kı­lı­şı­na ka­dar ge­çen sü­re­de oluş­muş çer­çe­ve ol­du­ğu­nu ifa­de eden Faz­lı­oğ­lu, XVII­I. yüz­yı­lın ba­şın­dan iti­ba­ren bir ara­yış içe­ri­si­ne gi­ren Os­man­lı en­te­lek­tü­el­le­ri­nin ilk de­fa, bu pa­ra­dig­ma­nın sı­nır­la­rı dı­şı­na çı­ka­rak ge­ri­ye doğ­ru git­tik­le­ri­ni be­lirt­ti. Hal­bu­ki bun­dan ön­ce hiç kim­se İbn Si­na ön­ce­si üre­ti­len bil­gi bi­ri­ki­mi­ne (me­se­la Fa­ra­bî, Kin­dî, Ha­rez­mî gi­bi dü­şü­nür­le­re; He­le­nis­tik dö­ne­me ve­ya Aris­to ve Pla­ton gi­bi Yu­nan kla­sik­le­ri­ne) bak­ma ih­ti­ya­cı his­set­me­miş­ti.
Bu ara­yı­şın ilk ti­pik ör­ne­ği ise Mü­nec­cim­ba­şı Ah­met De­de’dir. Mü­nec­cim­ba­şı’nın ka­le­me al­dı­ğı ilk eser­le­ri kla­sik il­mî pa­ra­dig­ma­ya uy­gun ol­mak­la bir­lik­te, bir sü­re son­ra bun­la­rı bı­ra­ka­rak, bir ta­raf­tan Ali Kuş­çu ile bir­lik­te Os­man­lı fel­se­fe-bi­lim ge­le­ne­ğin­den ta­ma­men tas­fi­ye edi­len Pi­ta­go­ras­çı­lı­ğı ye­ni­den di­rilt­me­ye ça­lış­mış, di­ğer ta­raf­tan ise kla­sik Os­man­lı ilim pa­ra­dig­ma­sı­nın te­mel bil­gi for­mu olan öner­me­yi kri­tik et­miş­tir. Ken­di­sin­den son­ra ge­len ilim adam­la­rı­nın eser­le­ri­nin bir­ço­ğu da yi­ne öner­me­ler hak­kın­da­dır.
Faz­lı­oğ­lu, ko­nuş­ma­sı­nın de­va­mın­da, Bu­na­lım ve Ara­yış ola­rak ad­lan­dır­dı­ğı bu ikin­ci dö­nem­de mey­da­na ge­len ge­liş­me­le­ri ise kı­sa­ca şöy­le sı­ra­la­dı:
- Var olan il­mî pa­ra­dig­ma­ya duy­duk­la­rı inan­cı kay­be­den Os­man­lı bil­gin­le­ri, ilk iş ola­rak, İbn Si­na ön­ce­si kay­nak­la­ra da­ya­na­rak ye­ni man­tık ça­lış­ma­la­rı yap­mış­lar­dır. Yi­ne, İbn Si­na ek­sen­li olan il­mî ge­le­nek terk edil­me­ye baş­la­nı­lın­ca, İbn Rüşd’e dö­nül­müş ve Te­ha­füt’ül-Te­ha­füt tek­rar is­tin­sah edil­miş­tir.
- Bi­lim Dev­ri­mi ile bir­lik­te Ba­tı dün­ya­sın­da da ben­zer şe­kil­de ya­şa­nan bu tar­tış­ma­lar so­nu­cu, ma­te­ma­tik do­ğa araş­tır­ma­la­rı­nın di­li ha­li­ne ge­ti­ril­miş­ti. Os­man­lı’da ise, Ali Kuş­cu-Ta­ki­yüd­din Ra­sıd çiz­gi­sin­de bel­li bir uyu­ma ka­vuş­tu­ru­lan bu kar­şıt fi­kir­ler, XVII­I. yüz­yıl­da ye­ni­den gün­de­me gel­miş­tir. Me­se­la dö­ne­min önem­li si­ma­la­rın­dan Mus­ta­fa Sıd­kı Efen­di, ken­di­sin­den ön­ce ya­zıl­mış Ma­te­ma­tik eser­le­ri­ni göz­den ge­çi­re­rek ye­ni­den ya­yım­lar­ken, Yir­mi­se­kiz Meh­med Çe­le­bi de Şeh­re­zu­ri’nin fel­se­fe ki­ta­bın­dan fi­zik bö­lü­mü­nü Os­man­lı­ca­ya ter­cü­me et­miş­tir.
- Din-bi­lim ça­tış­ma­sı da ilk de­fa bu dö­nem­de or­ta­ya çık­mış­tır. XIX. yüz­yıl­da söz ko­nu­su ola­cak ve XX. yüz­yıl­da da de­vam ede­cek olan din-bi­lim ko­nu­sun­da­ki bir­çok tar­tış­ma bu dö­nem­de baş­la­mış­tır. Ab­bas Ve­si­mi’nin “İs­lâm dün­ya­sın­da ana­to­mi ça­lış­ma­la­rı­nın iler­le­me­yi­şi­ni di­nin in­san be­de­ni­nin teş­rih edil­me­si­ni ya­sak­la­ma­sı­na bağ­la­ma­sı ve bu alan­da bir şey ya­pıl­mak is­te­ni­yor­sa bu di­ni ‘an­la­yış’ın göz­den ge­çi­ril­me­si ge­rek[ti­ği]” şek­lin­de­ki fi­kir­le­ri bu tar­tış­ma­la­ra ör­nek gös­te­ri­le­bi­lir. 
- Dö­ne­min di­ğer bir önem­li özel­li­ği ise bil­gi­nin top­lum­sal­laş­ma­sı ça­ba­la­rı­dır. Bu­nun ti­pik bir ör­ne­ği Er­zu­rum­lu İb­ra­him Hak­kı ve ese­ri Ma­ri­fet­na­me’dir. Ma­ri­fet­na­me ve ben­ze­ri ça­lış­ma­lar sa­ye­sin­de, var olan il­mi bil­gi bu dö­nem­de top­lum­sal­laş­tı­rıl­mış­tır. Ay­rı­ca, bu amaç­la ya­pı­lan bir­çok ter­cü­me­den yo­la çı­ka­rak, git­tik­çe ar­tan bir Türk­çe­leş­tir­me fa­ali­ye­ti­nin var­lı­ğın­dan da söz edi­le­bi­lir.
Ye­ni­leş­me Dö­ne­mi’nde var olan eği­lim­le­ri de de­ğer­len­di­ren Faz­lı­oğ­lu, Os­man­lı âlim­le­ri­nin geç­miş­ten ha­re­ket­le ge­le­ce­ği in­şa et­me pro­je­si­nin çok za­man al­dı­ğı­nı ve kı­sa yol­dan da­ha faz­la iş yap­mak ge­rek­ti­ği­ni dü­şün­dük­le­ri için bu fi­kir­den vaz­ge­çe­rek 1773’te Mü­hen­dis­ha­ne’yi kur­duk­la­rı­nı ifa­de et­ti. Faz­lı­oğ­lu’na gö­re, Os­man­lı­la­rın “Geo­met­ri evi” an­la­mı­na ge­len Mü­hen­dis­ha­ne ta­bi­ri­ni seç­me­le­ri, Ba­tı dün­ya­sın­da­ki bi­li­min ma­te­ma­tik­sel ka­rak­te­ri­ni çok iyi tes­pit et­tik­le­ri­ni gös­ter­mek­te­dir. Di­ğer bir de­yiş­le, on­lar bu ye­ni bi­lim an­la­yı­şı­nın Med­re­se­ler­de oku­tu­lan man­tık di­liy­le in­şa edil­miş sis­tem­den ol­duk­ça fark­lı, ni­ce­li­ğe, de­ney ve göz­le­me da­ya­lı ol­du­ğu­nu gör­müş­ler­dir. İçin­de bu­lu­nu­lan sı­kın­tı­la­rı aş­mak için geç­mi­şe git­mek ye­ri­ne mev­cut­tan (Ba­tı’dan) fay­da­lan­mak ge­rek­ti­ği­ni öne sü­ren bu dö­nem (3a) dü­şü­nür­le­ri­ne en iyi ör­nek İs­hak Ho­ca’dır. Mec­mu­a-ı Ulum-u Ri­ya­ziy­ye’ye (Ma­te­ma­tik­sel Bi­lim­ler An­sik­lo­pe­di­si) ad­lı ese­ri­ne ba­kıl­dı­ğın­da, İs­hak Ho­ca için geç­miş il­mî bi­ri­ki­min hiç­bir an­lam ifa­de et­me­di­ği ra­hat­lık­la gö­rü­le­cek­tir. Mü­hen­dis­ha­ne’den Av­ru­pa’ya bu dö­nem bo­yun­ca oku­ma­ya gön­de­ri­len öğ­ren­ci­le­rin du­ru­mu da ho­ca­la­rın­dan fark­lı de­ğil­dir.
Ar­dın­dan, için­de ya­şa­dık­la­rı za­man­da or­ta­ya çı­kan ge­liş­me­le­ri iz­le­mek­le bir­lik­te, özel­lik­le Mü­hen­dis­ha­ne’de oku­yan ve Türk­çe­den baş­ka dil bil­me­yen ye­ni ne­sil­le­ri dü­şü­ne­rek geç­mi­şi bu­gü­ne ta­şı­ma (3b) ama­cıy­la bü­yük bir ter­cü­me ha­re­ke­ti­ne gi­ren ikin­ci bir yak­la­şı­ma de­ği­nen Faz­lı­oğ­lu, ter­cü­me edi­len bu eser­le­rin dik­kat çe­ki­ci ol­du­ğu­nu ifa­de et­ti. Da­ha ön­ce ke­lam ve fel­se­fe eser­le­ri ter­cü­me edi­lir­ken, bu dö­nem­de ağır­lık­lı ola­rak geç­miş­te ka­le­me alı­nan ma­te­ma­tik­sel ka­rak­ter­de­ki eser­ler ter­cih edil­miş­tir.
Üçün­cü grup, ya­ni kla­sik pa­ra­dig­ma­nın ana pa­yan­da­la­rı­nı dış­la­mak­sı­zın, ora­dan ge­len bir sü­rek­li­lik içe­ri­sin­de ye­ni öğ­ren­dik­le­ri­ni açık­la­ma ça­ba­sı­nın (3c) en gü­zel ör­ne­ği ise İs­ma­il Ge­len­be­vî Efen­di’dir. Kla­sik İs­lâm ma­te­ma­ti­ği­nin kur­gu­sun­dan yo­la çı­ka­rak lo­ga­rit­ma­yı tü­ret­ti­ği için, Os­man­lı­lar­da lo­ga­rit­ma­nın mu­ci­di ola­rak ka­bul edi­li­yor­du. Ye­ni bil­gi­yi geç­mi­şin göv­de­si­ne ek­lem­le­ye­rek iler­le­me­ye de yi­ne Ge­len­be­vî’nin Ki­tab’ul-Bur­han ad­lı ese­ri­ni gös­ter­mek müm­kün­dür. Ge­len­be­vî’nin Bur­han’da yap­ma­ya ça­lış­tı­ğı­nı İran’da Ta­ba­ta­ba­î’nin ça­ba­sıy­la kı­yas­la­yan Faz­lı­oğ­lu, her iki­si­nin de ye­ni il­mi, geç­miş il­mî pa­ra­dig­may­la bir sü­rek­li­lik içe­ri­sin­de ele al­ma­ya ça­ba­la­dık­la­rı­nı be­lirt­ti.
 “Ge­len­be­vî’nin ta­kın­dı­ğı tu­tum ken­di­sin­den son­ra sür­dü­rü­le­bil­sey­di, bu top­rak­lar­da da­ha yer­li ve de­rin­lik­li bir dü­şün­ce de in­şa edi­le­bi­lir­di. Bu ya­pı­la­ma­dı­ğın­dan, için­de bu­lun­du­ğu­muz za­ma­na ula­şın­ca­ya ka­dar sü­rek­li ter­cü­me­le­re, ye­ni­leş­me ça­ba ve ara­yış­la­rı­na mah­kûm ol­duk” söz­le­riy­le ko­nuş­ma­sı­nı son­lan­dı­ran Faz­lı­oğ­lu, ar­dın­dan so­ru­la­rı ce­vap­la­dı.

خيار المحررين

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


تابعنا

الاشتراك في النشرة الإخبارية لدينا لتلقي الأخبار والتحديثات.