Charles Taylor: Anlam, Ahlâk, Modernlik

Ahmet Okumuş

17 Nisan 2007    
Değerlendirme: Emrah Garipoğlu
 
Çağdaş Kuramcılar başlıklı toplantılar dizimizin altıncısını Nisan ayında Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde doktora çalışmalarını sürdürmekte olan Ahmet Okumuş ile birlikte Kanadalı siyaset ve ahlâk felsefecisi Charles Taylor üzerine gerçekleştirdik.
Ahmet Okumuş konuşmasına Taylor’ın Türkiye’de çok tanınan bir düşünür olmadığını belirterek başladı. Taylor’ın Rawls tipi liberalizm ve liberal modernlik düşüncesinin en ısrarlı tenkitçilerinden birisi olduğunu; dil felsefesinden felsefî psikolojiye, yapay zekâ tartışmalarından eylem felsefesine son zamanlarda ise din felsefesinden sekülerizm tartışmalarına, siyaset felsefesinden güncel politik yazılara kadar birçok alanda eserler verdiğini sözlerine ekledi. Bu anlamda yazma alanının genişliği nedeniyle Habermas’a benzetebileceğini söyledi. Hocası Isaiah Berlin’in Taylor’u, Kirpiler ve Tilkiler adlı düşünce tarihi çalışmasında düşünürleri ironik bir yaklaşımla belirli konulara odaklanan ve bir konu üzerinde derinleşen düşünürlerle (kirpiler), pek çok konuya bir tilki gibi dalan ve araştıran ve onlar üzerine yazanlar olarak gördüğü tilkilere benzettiğini belirtti. Okumuş, bu kadar farklı konuda yazan bir düşünürü, anlam-ahlâk ve ahlâk ve modernlik çerçevesinde ele alacağını sözlerine ekledi.
1931’de Quebec’te doğan Taylor’ın iki dilli (İngilizce-Fransızca) bir yer olan Quebec’in düşüncelerinin şekillenmesini etkilediğini belirtti. Okumuş örneğin Quebec’te Fransızcanın bir yaşam tarzı, bir var oluş biçimi olarak, İngilizcenin ise araçsal bir dil tasavvuru ile algılandığını, bu iki algının ve iki dilli olmanın Taylor’ın dil tasavvurunun ne kadar farklılaşacağını görmesini sağladığını; ileri yaşlarındaki çalışmalarında “expresive” ve “araçsal” dil anlayışı ayrımına kaynaklık ettiğini; ayrıca oradaki Katolik çevrenin de ayrıca filozofun kimliğinin oluşumunda etkili olduğunu ekledi. Taylor’ın akademik hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler veren Okumuş, 1952’de McGill’de tarih bitirdiğini daha sonra 1956’da Oxford’da Isaiah Berlin yanında doktora çalışmalarına başladığını, ayrıca E. Anscombe gibi düşünürlerin öğrenciliğini yaptığını 1961’de Berlin danışmanlığında doktorasını tamamlayarak Kanada’ya döndüğünü belirtti. Okumuş, Taylor’ın Kanada’ya dönüşünde 1962’de aktif siyasete girdiğini daha sonra 1964’de doktora tezini Explanation of Behavior adıyla yayınladığını; bu eserde, analitik felsefe dünyasında çok erken bir dönemde Merleau-Ponty’yi ele aldığını ve davranışsalcılığa önemli tenkitler getirdiğini söyledi. Taylor, 1979’da Oxford’a dönerek prestijli bir konum olan Isaiah Berlin’in yerini alıyor; Sosyal ve Siyasal Teori kürsüsünü. 2007 yılında ise bilimle din arasında anlamlı bir diyalog kurduğu için dünyada bir kişiye verilen en yüksek ödül olan Templeton ödülünü (ilk kez bir filozofa verildi) kazandı. 20. yüzyılın en önemli Hegel şerhlerinden birisi olan kapsamlı Hegel kitabını 1975’te yazan Taylor’ın çalışmalarına genel bir isim vermek gerekirse “felsefî antropoloji” denebilir. Taylor akademik hayatı boyunca epistemoloji tenkitleri, faillik sorunu, insan felsefesi gibi konularla ilgilenmiştir. Taylor’ın başyapıtı ise Sources of the Self’dir. Burada, bir fail, ahlâki bir özne olmanın ontolojik ve tarihî çerçevesini çizmeye çalışmıştır. Son dönemde ise, “modern bir Katoliklik” değil de “bir Katolik modernliği mümkün müdür?” sorusunu sorduğunu ve A Catholic Modernity adlı eserinde seküler büyük anlatıları ve benzer sorunları tartıştığını belirtti.
Okumuş, konuşmasının ikinci bölümüne Merleau-Ponty’nin “İnsan anlama mahkûmdur” sözünü zikrederek başladı. Dünyası olan tek varlık insandır, çünkü taşın bir dünyası yoktur, bir konumu vardır. Hayvanların dünyası kısıtlı bir dünyadır; bir ufuk, anlamlar ve semantik bir uzaya sahip tek varlık insandır. İnsan, diğer hayvanlara göre “yetersiz ihtisaslaşmış” bir varlıktır. Her hayvan yırtıcılık, uçma vs. gibi hususlarda ihtisaslaşmış iken, insan yetersiz ihtisaslaşma nedeniyle dünyayla ilişkisi semantik bir uzay tavassutuyla olur. Bu çıkarımlardan hareketle Taylor, modernite kritiğine girer. Modern epistemolojik model, insanı refleksif, angaje olmamış bir görüşle algılar. Taylor’a göre bu model yanlıştır. Katmanlar olarak bakılırsa bu yaklaşım bilme kipimizin ancak son aşamasıdır. İnsanın dünyayla ilişkisi çok daha zengin anlamlara gömülüdür. Bilme kiplerimiz sadece düşünümsel değildir, insanları anlamlarla dolu olarak ve pratik ustalıklarla biliriz. Refleksif bilmemiz bir önplandır fakat bu önplan her zaman bir arkaplan ile doludur. Fail olma ona göre angajedir, bedenlenmiş (Merleau-Ponty) ve yönelimseldir (fenomenolojik gelenek). Bilme biçimlerimiz epistemolojik modelin öngördüğünden çok daha katmanlı ve zengindir. Fakat bu arkaplan asla ise tamamen önplan haline getirilemez. Bu tespitler ahlâk felsefesi açısından sonuçlara sahiptir.
Taylor’a göre bir iyi tasavvurumuz olmadan ahlâkî özneler olamayız. Onun iyi kavramı Aristocu geleneğe dayanır. Bu düşüncesi aracılığıyla ahlâkî öznenin tanımlanmasına, Kant’ın kategorik buyruklara dayanan ahlâkî özne fikrini (formalizm) ve faydacıların çıkar etiğini kritik eder. Taylor, Kantçı formalizmi ve ahlâkî tutumlarımızı tek bir önermeye indirgeyen epistemolojik modeli eleştirir ve “Doğru hayat nedir?” sorusuna açılır. Taylor, “benliğin ontolojik yapılarını” ortaya çıkararak iyi tasavvurlar arasındaki farklılıkları tespit eder: yüksek iyiler, inşa edici iyiler gibi değişik iyi tasavvurlarımız vardır. Ahlâkî ve modern benlik kaçınılmaz sorular ufkunda yaşar. Bunun sosyal pratiklere işlemiş ve yaşamsallaşmış formları vardır. Örneğin kimlikle benlik arasında bu iyi tasavvuru vardır. Taylor bu noktada, modern benliğin ne tür iyi tasavvurları üzerinde yükseldiğini araştırır. Burada karşımıza angaje olmamış bir fert, gündelik hayatın olumlanması ve rasyonel bir biçimde kendisine hâkim olma gibi unsurlar çıkar. Sıradan/günlük hayat pre-modern dönemde iyi hayat için bir altyapıdır. Bizatihi kendisi iyi değildir. Modern dönemde sıradan hayat bizatihi kendisi iyi olarak görülür. Sıradan hayatın olumlanması modern dönemde teistik perspektiften koparılmıştır. Bunları söylerken Taylor’ın yöntemi “kökenleri berraklaştırma”dır. Sürekli olarak tarihî temellerini araştırarak önermelerini öne sürer. Taylor’a göre, kendi-olma ahlâkı hakiki bir idealdir. Uygun ahlâkî yapılardan koptuğu için modern benlik yanlış topraklarda büyümüştür.
Taylor’a göre ahlâk düşüncesinde günümüzde üç rakip perspektif vardır: Birincisi dışlayıcı hümanizm (epistemolojik model-hayatın pratik olumlanışı, benliği ahlâkın kaynağı olarak görür), ikincisi anti-hümanizm (Nietzscheci ve anti- Nietzscheci perspektifler-hayatın pratik olumlanışı), üçüncüsü ise teistik perspektif (antropo-sentrik olmayan hayatın pratik olumlanışı). Modern dönemde “sabitelerimizin kırılgan olduğu perspektifte yaşıyor” olmanın bilinci bütün perspektifler için geçerlidir. Taylor bu perspektifleri kesen bir sorun olan öznelciliği ise, muhteva öznelciliği ile üslup öznelciliği olarak ikiye ayırır.
Okumuş’un ayrıntılı ve kapsamlı sunuşu uzun bir soru-cevap faslıyla son buldu.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.