Ortadoğu’da Bir İstikrarsızlık Unsuru: Şattü’l-Arap Sorunu

Burcu Kurt

16 Şubat 2009
De­ğer­len­dir­me:
Kazım Baycar

 
Or­ta­do­ğu’da kök­le­ri 16. yüz­yı­la da­ya­nan ve Os­man­lı-İran iliş­ki­le­rin­de de önem­li bir yer iş­gal eden bir so­ru­nu, Şat­tü’l-Arap Me­se­le­si­ni, ha­len Mar­ma­ra Üni­ver­si­te­si Or­ta­do­ğu Araş­tır­ma­la­rı Ens­ti­tü­sü’nde dok­to­ra ça­lış­ma­sı­nı sür­dür­mek­te olan Bur­cu Kurt ile “Or­ta­do­ğu’da Bir İs­tik­rar­sız­lık Un­su­ru Ola­rak Şatt’ül-Arap So­ru­nu” baş­lık­lı yük­sek li­sans te­zi bağ­la­mın­da tar­tış­tık.
Su­nu­mu­na so­ru­nun 16. yüz­yı­la ka­dar ge­ri gö­tü­rü­le­bi­le­ce­ği­ni vur­gu­la­ya­rak baş­la­yan Kurt, Os­man­lı­lar, İran­lı­lar ve İn­gi­liz­ler ara­sın­da cid­di prob­lem­le­re se­bep olan Şat­tü’l-Arap Me­se­le­si­nin tüm yön­le­riy­le kav­ra­na­bil­me­si için -ön­ce­lik­le- böl­ge­nin coğ­ra­fi ve sos­yal ya­pı­sı­nı an­lat­tı:
Şat­tü’l-Arap esa­sen, Fı­rat ve Dic­le’nin Kur­na’da bir­leş­ti­ği yer­den baş­la­yıp gü­ney­de Bas­ra Kör­fe­zi­’ne dö­kül­dü­ğü ye­re ka­dar uza­nan neh­rin adı­dır. Fa­kat ta­rih­te edin­di­ği yer iti­ba­riy­le Şat­tü’l-Arap Me­se­le­si, bir ne­hir re­ji­mi so­ru­nu de­ğil; da­ha çok, bu­gün İran sı­nır­la­rı içe­ri­sin­de yer alan Hü­mey­ze ile bu ka­sa­ba­nın gü­ne­yin­de­ki Za­ros Dağ­la­rı ve Şa­ni­ye ara­sın­da ka­lan del­ta­ya ait bir me­se­le­dir.
Şat­tü’l-Arap hav­za­sı son de­re­ce al­çak bir düz­lem­de ark­lar­la, kü­çük ne­hir­ler­le bö­lün­müş ve pek çok kü­çük ada­cık­lar­dan mü­te­şek­kil il­ginç bir coğ­raf­ya­ya sa­hip­tir. Böl­ge­de mey­da­na ge­len gel­git ha­re­ket­le­ri hav­za­nın şe­kil­len­me­si üze­rin­de et­ki­li ol­du­ğu gi­bi, neh­rin kı­yı­la­rı bo­yun­ca uza­nan hur­ma bah­çe­le­ri­nin do­ğal ola­rak su­lan­ma­sı­na da sağ­lar. Bu se­bep­le­dir ki böl­ge dün­ya­nın en önem­li hur­ma üre­tim mer­kez­le­rin­den bi­ri­dir. Bu il­ginç coğ­ra­fî ve sos­yal ya­pı, böl­ge­de pek çok si­ya­sî ve eko­no­mik prob­le­min or­ta­ya çık­ma­sı­na se­bep ol­muş­tur. Ni­te­kim ne­hir­de olu­şan kü­çük ada­cık­lar ai­di­yet so­ru­nu­nu or­ta­ya çı­kar­tır­ken, gel­git ha­re­ket­le­ri­nin ula­şım üze­rin­de­ki et­ki­si de ba­zı ik­ti­sa­di prob­lem­le­re ve an­laş­maz­lık­la­ra ze­min ha­zır­la­mış­tır.
Bur­cu Kurt, bu kı­sa gi­riş­ten son­ra böl­ge­de­ki is­tik­rar­sız­lı­ğın ta­ri­hi­ni an­lat­tı:
Şat­tü’l-Arap me­se­le­si­ni te­mel­de iki bo­yut­lu bir so­run ola­rak ni­te­len­dir­mek müm­kün­dür: böl­ge­nin sı­nır­la­rı ve ula­şım. So­ru­nun her iki bo­yu­tu­na da et­ki eden or­tak sos­yo-eko­no­mik ve coğ­ra­fi et­ken­ler­den söz edi­le­bi­lir.
İran ile Os­man­lı ara­sın­da­ki sı­nır so­ru­nu­nun te­me­li­ni Kasr-ı Şi­rin (1639) An­laş­ma­sı­na ka­dar ge­ri gö­tür­mek müm­kün­dür. Bu dö­nem­de, sı­nır so­ru­nu aşi­ret­ler bağ­la­mın­da ele alın­mış ve hem İran hem de Os­man­lı ken­di­le­ri­ne bağ­lı aşi­ret­ler üze­rin­den sı­nır hak­kı ta­lep et­miş­ler­di. 1840’lar­da Rus­ya ve İn­gil­te­re’nin ara­bu­lu­cu­luk tek­lif­le­ri ve hem Os­man­lı’nın hem de İran’ın bu tek­li­fi ka­bul et­me­siy­le so­run ulus­la­ra­ra­sı bir ni­te­lik ka­zan­mış­tır. Bu dö­nem­de im­za­la­nan Er­zu­rum An­laş­ma­sı’yla (1847) Şat­tü’l-Arap’ın do­ğu kı­yı­sı, Mu­ham­me­re Li­ma­nı ve Aba­dan İran’a ve­ril­di. Fa­kat bir şe­kil­de mu­ta­ba­kat sağ­lan­ma­sı­na rağ­men, İran ile Os­man­lı ara­sın­da­ki sa­vaş­lar ni­hai he­de­fe ula­şıl­ma­sı­nı en­gel­le­di. Sı­nır so­ru­nu 20. yüz­yıl ba­şın­da İran’ın Rus­ya ve İn­gil­te­re ara­sın­da pay­la­şıl­ma­sıy­la ye­ni­den su yü­zü­ne çık­tı. 1908 yı­lın­da böl­ge­de pet­rol bu­lun­ma­sı da, me­se­le­yi da­ha kar­ma­şık ha­le ge­tir­di. 1911 yı­lın­da bu so­ru­nu hal­let­mek üze­re iki ül­ke ta­ra­fın­dan gö­rev­len­di­ril­miş de­le­ge­ler­den olu­şan ko­mis­yon, Rus­ya ve İn­gil­te­re’nin de mü­da­ha­le­siy­le sı­nır prob­le­mi­ne bir çö­züm bu­lur ve ne­ti­ce­de Tah­ran Pro­to­ko­lü (1911) im­za­la­nır. Da­ha son­ra, Os­man­lı’da ge­rek yö­ne­ti­min ba­şı­na ge­çen İt­ti­had ve Te­rak­ki’nin İn­gi­liz yan­lı­sı bir po­li­ti­ka iz­le­me­si ge­rek baş gös­te­ren ik­ti­sa­di so­run­lar ve bu so­run­la­rın çö­zü­mü­ne kar­şı­lık İn­gil­te­re’nin bir kı­sım ta­viz­ler bek­le­me­si ne­ti­ce­sin­de böl­ge­nin sı­nır­la­rı ye­ni­den ele alı­nır ve İs­tan­bul Pro­to­ko­lü (1913) ile Şat­tü’l-Arap sı­nı­rı çi­zi­lir. İki dev­let ara­sın­da va­rı­lan bu mu­ta­ba­kat, di­ğer dev­let­le­ri de mü­da­ha­le­ye zor­lar ve böy­le­ce dört ül­ke­nin ka­tı­lı­mıy­la olu­şan bir ko­mis­yon sı­nır prob­le­mi­nin çö­zü­mü için sa­va­şın baş­la­dı­ğı 1914 yı­lı­na ka­dar ça­lış­ma­la­rı­nı sür­dü­rür.
So­ru­nun ula­şım bo­yu­tuy­la il­gi­li an­laş­maz­lık­lar ise, 1908 yı­lın­da böl­ge­de pet­ro­lün bu­lun­ma­sıy­la baş­lar. Me­se­le­nin bu bo­yu­tu üze­rin­de, da­ha çok 1914’te te­mel ener­ji kay­na­ğı ola­rak kö­mür­den pet­ro­le ge­çen İn­gil­te­re et­ki­li ol­muş­tur. İn­gil­te­re bu­ra­da­ki pet­ro­lü, Şat­tü’l-Arap’ın ula­şı­ma el­ve­riş­li su re­ji­min­den de fay­da­la­na­rak da­ha dü­şük ma­li­yet­ler­le sev­ket­mek is­te­mek­tey­di. Bu amaç doğ­rul­tu­sun­da İn­gil­te­re, bu dö­nem­de Şat­tü’l-Arap’ta İn­gi­liz ban­dı­ra­lı ge­mi­ler gez­di­re­rek fii­li bir hâ­ki­mi­yet gös­te­ri­si ya­par. Böl­ge­de o dö­ne­me ka­dar bi­ri Os­man­lı’ya di­ğe­ri İn­gil­te­re’ye ait iki va­pur iş­let­me­si fa­ali­yet­te bu­lun­mak­tay­dı. İn­gil­te­re si­ya­si mü­da­ha­le­ler­le ula­şım prob­le­mi­ni çöz­mek için Os­man­lı’nın da yer al­dı­ğı bir ko­mis­yon ku­rul­ma­sı­nı sağ­lar. Da­ha son­ra, Al­man­ya ve Rus­ya da, ka­pi­tü­las­yon­lar­dan kay­nak­la­nan hak­la­rı­nı gün­de­me ge­ti­re­rek ko­mis­yon­da yer alır­lar. İn­gil­te­re’nin böl­ge­de­ki ula­şım üze­rin­de­ki et­kin­li­ği­ni art­tır­mak için -ko­mis­yon­dan son­ra baş­lat­tı­ğı- ikin­ci gi­ri­şim, or­tak (Os­man­lı-İn­gi­liz) bir va­pur şir­ket ku­rul­ma­sı ta­le­bi­dir. Her ne ka­dar bü­tü­nüy­le İn­gi­liz men­fa­at­le­ri­ni gö­ze­ti­yor ol­sa da or­tak şir­ket iliş­kin an­laş­ma im­za­la­nır. An­cak atı­lan im­za­la­rın ge­çer­li­lik ka­zan­ma­sı için iki ül­ke yö­ne­ti­min­ce tas­dik edil­me­sin­den he­men ön­ce Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı’nın çık­ma­sı se­be­biy­le uy­gu­la­na­maz.
Şat­tü’l-Arap Me­se­le­si, da­ha son­ra­ki dö­nem­ler­de, İran ile Irak dev­let­le­ri ara­sın­da­ki bir so­run ola­rak kar­şı­mı­za çık­mak­ta­dır. Os­man­lı’nın bu coğ­raf­ya­dan çe­kil­me­si son­ra­sın­da İran ile Irak ara­sın­da im­za­la­nan iki an­laş­ma da İran le­hi­ne so­nuç­la­nır. Da­ha son­ra im­za­la­nan Ce­za­yir An­laş­ma­sı (1975) ne­ti­ce­sin­de böl­ge­nin ege­men­li­ği iki ül­ke ara­sın­da, ne­re­dey­se, eşit bi­çim­de pay­la­şı­lır. Da­ha son­ra hem Sad­dam Hü­se­yin’in Irak’ta, hem de Hu­mey­ni’nin İran’da yö­ne­ti­mi ele ge­çir­me­le­ri den­ge­le­ri tek­rar de­ğiş­ti­rir ve İran-Irak Sa­va­şı (Ey­lül 1980) baş­lar. Sa­va­şın so­nu­cun­da Sad­dam yö­ne­ti­mi is­tek­le­ri­ne ka­vu­şa­maz ve 1975’te­ki an­laş­ma­yı ta­nı­mak zo­run­da ka­lır.
2007 yı­lın­da İran, “ka­ra­su­la­rı­nı ih­lal et­tik­le­ri” ge­rek­çe­siy­le 15 İn­gi­liz as­ke­ri­ni tu­tuk­lar­ken, Şat­tü’l-Arap’ta­ki sı­nır prob­le­mi bir kez da­ha or­ta­ya çık­mış­tır. Zi­ra bir ta­raf ‘ih­lal’den bah­se­der­ken di­ğer ta­ra­fın suç­la­ma­yı red­det­me­si­nin se­be­bi Şat­tü’l-Arap’ta­ki sı­nı­rın ta­nım­lan­ma­sın­dan ya­şa­nan zor­luk­tur.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.