2013 Yaz Programı: İslamcılık

24-29 Haziran 2013 

Değerlendirme: Metin Demir

 

2013 yılının kademe sonrası Yaz Programı bu yıl “İslamcılık” üst başlığı ile gerçekleşti. 24-29 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen toplantı dizileri ve tartışma gruplarıyla İslamcılık, sosyal, siyasi ve iktisadi yönleriyle ele alınmaya çalışıldı. 12 sunumun yanı sıra, “Türkiye’de Siyasal İdeolojiler İçinde İslamcılık”, “İslamcılık, Geleneksel Dindarlık ve Yerlilik”, “İslamcılık, İktidar, Sermaye” konu başlıkları altında 3 tartışma grubuyla da, katılımcılar İslamcılık konusunu sunumlar ve önceden tavsiye edilen metinler çerçevesinde tartıştılar.

Programın ilk oturumunda Mustafa Özel “İslamcılığın Ekonomi Politiği” başlıklı sunumunda öncelikle piyasanın oluşumu ve ekonominin bir sistem olarak ortaya çıkışını tarihsel perspektiften samimi bir üslupla anlattı. Ekonomi-politiğin mahiyetini anlattıktan sonra kapitalist ekonomi-politiğin hâkim oluşunu ve buna yönelik alternatif itirazlardan bahsetti. Ardından yine bir alternatif model olma iddiasındaki MÜSİAD, TUSCON gibi oluşumlar ile Refah Partisi ve AK Parti döneminde tesis edilmeye çalışılan “İslami Ekonomi Modelleri”ni anlattı adil düzen tasavvuru ve sınırlılıklarını belirten Özel, MÜSİAD’ın şiarlarından olan Medine Pazarı’nın ilkelerini izah etti. Homo economicusa karşı homo İslamicusu çıkarma hayalinde olan MÜSİAD’ın iktisadi, siyasi, kültürel başarılarının çözümlemesini yaptı. Sunumunu geçiş dönemlerinin teori için en elverişli dönemler olduğu uyarısı ile bitiren Özel, teori ve duanın el ele yürümesi gerekliliğine dikkat çekti.

İlk günün ikinci konuğu “Modern Bir İdeoloji Olarak İslamcılık” adlı sunumuyla İsmail Kara oldu. Kara, konuşmasına, İslamcılığın sadece siyasal bir ideoloji değil aynı zamanda dini bir yorum çabası olduğunu, politik yönü kadar hermenötik yönünün olduğunun göz önünde bulundurulması gerektiği uyarısı ile başladı. Kara, İslamcılığın modernlik açısından hem muhalif hem de muvafık olduğunu ortaya koydu: Bir yandan modern düzenin sömürgeciliğine karşıdır ama öte yanda modernlikle İslâm arasında sürekli bir uyum arayışındadır. Din-bilim çatışması, kadına bakış meselelerini, İslamcılığın modern baba ile bu oedipal karmaşasının semptomatik örnekleri olarak zikretti. Tartışmalarla devam eden bu sunumun ardından Sayyed Reza Mir-Karimi’nin yönettiği Zir-e Noor-e Maahadlı İran filmi izlendi.

Programın ikinci gününün ilk konuğu olan Yücel Bulut “Osmanlı’dan Günümüze İslamcılığın Serüveni” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Bulut, İslamcılığın tek bir lideri, tek bir prototipi olmadığını, her dönemde yeni şekiller alan kolektif bir oluşum olduğunu belirtti. İslamcılığın oluşumunda bir yönüyle emperyalizme karşı siyasal mücadele etkinken, bir yönüyle de onun modernliğe karşı entelektüel bir karşı çıkış olduğunu aktardı. Osmanlıdan Cumhuriyete çok farklı İslamcılıklar olduğunu iddia eden Yücel Bulut, aynı kavramlar kullanılsa bile çoğu yerde farklı içerikler olabileceği uyarısını yaptı. Böyle geniş mekân ve zamana yayılmış bir hareket için yerlilik-yabancılık tartışmasının uygun olmadığını belirtti. Tercümelerin özellikle Cumhuriyet dönemi ile alakalı olduğunu söyledikten sonra geniş İslamcılık serüveninden önemli parçalara değindi.

25 Haziran günü ikinci konuğumuz Abdurrahman Babacan idi. “28 Şubat Dönemi ve İslamcılık” adlı sunumda Babacan, İslamcılığı anlamak için üç önemli tarihsel momentten bahsetti: Soğuk Savaşın bitişi, 11 Eylül olayı ve Refah Partisi süreci. Ona göre 28 Şubat darbesi 11 Eylül’de yaratılan global siyasetin lokal izdüşümüdür. Babacan ayrıca, AKP’nin nevzuhur bir oluşum olmadığını, iktisadi ve sosyal liberalleşme programının Fazilet Partisi programlarında da zaten yer aldığının altını çizdi. Özellikle 28 Şubat’tan sonra İslamcılığın muhafazakârlaştığından dem vurduktan sonra, 28 Şubat’tan sonra İslamcılığın eleştirel kapasitesini kaybettiğini iddia etti. Muhalif söylemde çok güçlü olan İslamcılığın iktidar söylemine geçebilecek yeni bir dil üretemediğini öne sürdü. Devamında da, iktidarın İslamcı kültürel ve etik kodların üzerindeki çözücü etkisi üzerine analizler ve anekdotlarla konuşmasının sürdürdü ve ardından uzun tartışmalar yapıldı. Günün sonunda Filistinli yönetmen Hany Abu-Assad’ın Paradise Now[Vaat Edilen Cennet, 2005] filmi izlendi.

Programın üçüncü gününde Mehmet Ali Büyükkara bizimle birlikte oldu. “İslamcılığın Doğuşu ve Dünyada İslamcılığın Fikri Önderleri” adlı sunumunda İslâm dünyasındaki İslamcılık hareketleri ve organizasyonları tarihsel perspektiften aktarıldı. Mevdudi, Seyyid Kutub, Afgani, Abduh, Hasan el-Benna, Şeriati gibi önemli şahsiyetlerden ve bunların ön ayak olduğu İslamcı aktivist ve entelektüel akım üzerinden İslamcılığın karakteristik özellikleri hakkında toparlayıcı bir sunum yaptı.

26 Haziran gününün ikinci misafiri olan Abdurrahman Arslan’ın konusu ise “İslamcılık ve Çokkültürcülük” oldu. Temel olarak, İslamcılığın karşı çıkarak kendisini inşa ettiği modernliğin bir dönüşüm geçirdiğini ancak İslamcılığın bu dönüşüme uygun entelektüel bir dil geliştirmekte zorlandığını söyledi. Ona göre, post-modern durum göz önüne alınarak İslamcılık yeniden inşa edilmelidir. Arslan, Batı tarihinin Hristiyanlıkla birlikte hakikatin tekelci yorumu dolayısıyla monist bir tavra sahiptir. Monizm-plüralizm-perspektivizm arasında bir Batı tarihi okuması yaparak, post-modern perspektivizmin de en nihayetinde bir monizm olduğunu söyledi. Sunum boyunca böyle bir bilgi biçimini sorunsallaştırabilmenin imkânlarını tartıştı. Ayrıca, post-modern çoğulculuğun öz itibari ile, bireyciliğe, iyi yaşam düşüncesine ve Kuhn’un eşölçülemezlikprensibine dayandığını ve çatışma unsurlarını tasfiye ettiğini vurgulayarak çoğulculuğun İslamcılık için ihtiva ettiği tehlikelere değindi. Sunumun ardından Spike Lee’nin yönetti Malcolm X(1992) seyredildi.

27 Haziran Perşembe günü ilk oturum Burhanettin Duran’ın “Aydınlar Bağlamında Cumhuriyet Dönemi İslamcı Düşüncesinin Dönüşümü” sunumu ile başladı. İsmail Kara’nın sunumu ile diyalog içerisinde modernleşme-İslamcılık ilişkisine bakan Duran’a göre İslamcılık moderndir ama Batıcı değildir, bu modernleşme “İslam medeniyeti” kavramı etrafında şekillenmektedir. Duran’a göre İslamcılık, liberallik, demokrasi, milliyetçilik ve hatta post-modernite tartışmalarından kaçarken medeniyet söylemine sığındı. Burada ideolojik tartışmaların massedilmesi, suni karakter ve devletin aşkın bir entite olarak anlaşılması gibi farklı parametreler etkindir. Medeniyet söylemini kullanan Necip Fazıl, daha devletçi, modern ve milliyetçi bir tavra sahipken, Karakoç’un medeniyeti Batı şer medeniyetine karşı İslam’ın dirilişidir diyen Duran, sonraları Ahmet Davutoğlu’nun medeniyet kavramını yeniden literatüre soktuğunu anlattı. Bu günlerde de İslamcıların yine sol ve liberallerden koparak yeni bir dil arayışında olduğunu öne sürdü.

Dördüncü günün devamında İsmail Yaylacı, telekonferans yöntemiyle “İslamcılık: Şeriat ve Demokrasi” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Kendisi bir büyü haline gelen demokrasi ve İslamcılık arasında karmaşık ilişkiyi gündeme getirdi. İslamcılığın ayırt edici vasfının şeriat talebi olduğu göz önüne alınırsa, demokrasi talebinin dikkat çekici hale geldiğine işaret etti. Teorik, ampirik, tarihsel ve küresel dört eksen üzerinden İslamcılığın yüzleşmek zorunda kaldığı problemlere değindi. Teorik olarak sekülarizm demokrasinin ön şartı mıdır? İslam devleti kavramı mümkün müdür? Sorularını ampirik olarak farklı toplumların şeraitten ne anladığını ve bunu isteyip istemediğini sorularını, tarihsel olarak şeriat anlayışında farklı tarihsel patikalar ve tarih içinde demokrasinin nasıl ele alındığı ve küresel olarak liberal sekülerliğin hâkim olduğu çağda yerel şeriat talebinin imkânı ve küresel kapitalizmin yoluna taş koymayan bir şeriatın kabul edilebilirliği gibi sorunlar üzerinden İslamcılık ve demokrasinin girift ilişkisini sorguladı.

Sunum sonrasında, Abdoulaye Ascofare tarafından yönetilen Mother of The Dunes: Faraw!(Mali, 1997) adlı film seyredildi.

28 Haziran Cuma günü Ali Pulcu “Popüler Kültürde İslamcılığın İzdüşümleri: Filmler Üzerinden Bir Okuma” adlı sunumunda öncelikle sinema tarihini, ardından Türk sinema tarihini panoramik olarak aktardı. Maneviyat sineması, milliyetçi sinema, yeşil sinema gibi kavramlarla anılan dini temalı filmlerin 70’li yıllardan itibaren gelişimi ve bugün geldiği noktada İslamcı sinemadan bahsetti. Son Mohikan, Nokta, Takva, Büşra, Birleşen Yollargibi filmlerden önemli kareler eşliğinde İslamcı filmleri yorumlayarak bunlar üzerinden modernlikle karşılaşmasında geleneksel yapıların nasıl uzlaşım yolları bulabileceği konusunda karşılıklı tartışma ile mülahazalarda bulunuldu.

Aynı gün Alim Arlı özellikle 2000 sonrası konu üzerine yazılmış metinleri merkeze alarak “İslamcılığı Kavramsallaştırmak” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Arlı, çağdaş İslamcılık tartışmalarında refleksivite eksikliği olduğunu öne sürdü. İlk olarak, Şerif Mardin ile İslamcılığın akademik alanda meşru bir konu olarak çalışılmaya başladığını belirten Arlı, Mardin’in çalışmasının on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı tarihinin Weberyan bir metodoloji ile okuması olduğunu ve tartışmanın daha çok Türk modernleşmesi ekseninde gittiğini söyledi. Sonraları Elisabeth Özdalga dindarların öznel yaşamının biricikliğinin toplumsal yapılara önceliğine dayanarak, bu öznelliklerin büyük cemaat ve tarikat yapılarıyla nasıl bütünleştiğini inceledi. Mardin’in daha yapısalcı ve tarihselci şemasından uzaklaşarak post-modern öznelci paradigmaya oturan Özdalga’nın analizi, İslamcı kadın öznelliği gibi konular üzerinden bireysel farklılaşma ve dönüşümlerin nasıl giderek cemaatleri dönüştürdüğünün hikâyesi üzerine odaklanıyor. Benzer bir şekilde Nilüfer Göle’de bu öznelliklerin klasik algı şemalarını nasıl bozduğunu hikâye ediyor. Berna Turan’da Fethullah Gülen cemaatinden kişilerle yaptığı etnografik çalışmalarında İslam, sekülerlik, demokrasi, laiklik, devlet gibi kavramlar üzerinden okumalar yapıyor. Alim Arlı bu tarz okumalarda sınırlı etnografik malzemeden büyük ölçekte genellemeler yapmanın sıkıntılarına değindi ve bu okumalarda gerilimlerin azalıp, geçişenliklerin öne çıkarıldığının altını çizdi. Arlı, Turan, Özdalga ve Mardin’in Weberyan yorumcu okumalarının karşısına Cihan Tuğal’ın Marksist okumasını yerleştirdi. Tuğal’ın çalışmasına göre ılımlı İslam zorunlu bir süreç değil aktörlerin bilinçli tercihleriyle şekillenen, sekülerleşme ve aydınlanma değil, İslami hegemonyanın tesisine çalışan yeni bir politik durumdur. Kitlelerin rızasını mobilize ederek sistemi değiştirmeyi hedefleyen Gramsciyan pasif devrim kavramını okumasının merkezine yerleştirir Tuğal. 80’lerde kapitalizm karşıtı anti-modernist bir hareket olarak çıkan İslamcılık, 28 Şubat’tan sonra dünya sisteminin radikal İslam’ın massedilmesi suretiyle popülist kitle stratejisi yoluyla hegemonyayı tesis etti. Alim Arlı, Tuğal’ın çalışmasında Sultanbeyli’deki etnografik çalışmanın temsiliyet açısından yeterlilik sorununa, Erbakan’ın marjında kalan akımların ne kadar devrimci potansiyeli olduğu ve Tuğal’ın küresel sistem dediği şey için ne kadar tehdit oluşturabileceği hususuna ve kullandığı genişletilmiş vaka analizi yönetiminin sınırlılıklarına dikkat çekerek sunumunu nihayete erdirdi.

Programın son toplantısında Mehmet Aytekin “Gelenek ile Modernlik Arasında İslamcılığın Tarihsel Bağlamı” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Program boyunca merkezde duran gelenek ve modernlik kavramları üzerinden İslamcılığın doğasına dair tespitlerde bulunan Aytekin, bugün İslamcılığın önünde duran en büyük meydan okumanın yeni bir dil üretme gerekliliği olduğunu belirtti.

Yaklaşık 100 kişinin takip ettiği “İslamcılık” üst-başlığıyla yapılan 2013 Yaz Programında, İslamcılık olgusu farklı veçheleriyle ele alındı. İslamcılık tartışmasının birçok mecrada yeniden gündeme geldiği bir dönemde, bu konu etrafında bu şekilde kapsamlı bir program geçmişin anlaşılması ve gelecek tartışmaların verimli geçmesi adına yerinde bir katkı olarak görülebilir. Programın ardından, 29 Haziran Cumartesi günü katılımcılarla Maşukiye gezisine gidildi.

خيار المحررين

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


تابعنا

الاشتراك في النشرة الإخبارية لدينا لتلقي الأخبار والتحديثات.