- الصفحة الرئيسية
- المنشورات
- BULLETIN ARCHIVE
- Issue 57 Year: 2005
- Bahçesaray’daki Hansaray’ın Yerleşim Düzeni ve Mimarîsi
Bahçesaray’daki Hansaray’ın Yerleşim Düzeni ve Mimarîsi
Nicole (Nur) Kançal
24 Şubat 2005
Değerlendirme: Neslihan Demirci
Değerlendirme: Neslihan Demirci
Sanat Araştırmaları Merkezi, Şubat ayında “Bahçesaray’daki Hansaray’ın Yerleşim Düzeni ve Mimarîsi” başlıklı doktora tezi vesilesiyle Nicole (Nur) Kançal’ı ağırladı. Tezin konusunu oluşturan saray, Kırım Hanlığı’nın hayli zengin olduğu bilinen mimarîsinden günümüze ulaşmış tek eser olması açısından önem taşıyor.
Aynı denizin kıyılarını paylaştığımız Kırım’ın Osmanlı tarihindeki seçkin konumuna dair aşinalığımız varsa da, hafızamız bugünkü Kırım hakkında pek dişe dokunur veriler sunmuyor. Kançal’ın tezi, önemli bir mimarî eserden yola çıkarak, Osmanlı himayesinde altın yıllarını yaşamış bir coğrafyanın serencâmını hatırlatmanın yanında, Kırım halkının çeşitli topraklarda sürdürdüğü kültürün izlerinin, asıl vatanından silinme gayretlerini de gündeme taşıdı.
Kançal, Hansaray’a ilişkin kaynaklar ve arkeolojik bulgulardan edindiği bilgileri derleyerek kendi oluşturduğu bir plân üzerinde, Hansaray’ın hâlen yaşayan ve yok olan kısımlarını bir arada gösterdi. Tezde kullanılan fotoğraf ve çizimlerin bir kısmından oluşan görsel malzemenin eşliğinde bilgiler somutlaştı.
Nur Hanım’ın üzerinde durduğu hususlar dört başlıkla özetlenebilir: I. Tez süreci: Kaynaklar, yaşanan güçlükler, II Tezin genel özellikleri, III. Tezin içeriğinin önemli bir kısmını oluşturan- Hansaray’ın mimarî özellikleri, IV. Kırım’ın tarihî dokusundan bugüne ulaşanlar.
Nur Kançal’ın yüksek lisans tezine de konu olan Kırım mimarîsi, bugün Ukraynalı yetkililerin insafına emanet. Nur Kançal, Kırım’a ilk kez 1993’te gitmesiyle başlayan araştırmaları esnasında kimi güçlükleri göğüslemek zorunda kalıyor. Bunların başında, konaklama şartlarının elverişsizliği bir yana, hızlı ve yüzeysel restorasyon anlayışı sebebiyle, Kırım’a her gidişinde farklı bir manzarayla karşılaşması geliyor. Orijinal süslemelerin boyanarak örtülmesi, mezar taşları gibi saraya ait pek çok parçanın peyderpey kaybolması, hatta ödenek alabilmek uğruna yeni bir çeşme yaptırılıp bir köşeye iliştirilmesi gibi pek çok müdahale, sarayın hâli pürmelâlini örnekliyor. Ayrıca tarih boyunca defalarca el değiştiren Kırım’ın mimarîsine yönelik bir araştırmaya sıvanmak- Rusça, Ukraynaca, Almanca, Fransızca, İngilizce ve Osmanlıca gibi- çok çeşitli dillerde ve farklı ülkelerde iz sürmeyi zorunlu kılıyor. Kader çizgimizin zaman zaman kesiştiği bu toprakların sanatına ilişkin Türkçe kaynaklar, umulanın aksine, fazla bir yekûn tutmuyor. Dolayısıyla yalnızca sarayın teşkilat ve teşrifatına ilişkin bilgileri toplamak bile iki yıl sürmüş.
Tezin belkemiğini teşkil eden Hansaray’a ilişkin bilgiler bir araya getirilerek 16. ve 18. yüzyıllar arasında kullanılan Hansaray’ın mimarî özellikleri belirlenmeye çalışılmış. Bunun yanında yapının geçirdiği restorasyonlar da tezde yerini almış. Görkemli Kırım Hanlığı’ndan geriye kalan tek eser üzerine yapılan araştırmalar sırasında, karşılaşılan başka saraylara ilişkin bilgiler derlenerek tezin boyutları genişletilmiş. Yaklaşık olarak 500 yılı aşkın bir zaman dilimini içeren araştırma sadece bu vasfıyla bile göz dolduruyor. Sözkonusu çalışma, saraydaki bütün kitabeleri içermesi ve sarayın bugün kaybolmuş kimi kısımlarını fotoğrafla belgelemesi açısından da dikkate değer.
Tezin hazırlanmasında çeşitli türden kaynaklara başvurulmuş. 16. yy. için; çeşitli seyahatnameler ve I. Sahip Giray Han zamanına ait bir kronikten yararlanılmış. 17. yy. araştırılırken; Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Danimarka Kralı’na gönderilen elçilerden derlenmiş - Danimarka Kraliyet Arşivi’nde yer alan- bir rapor ve T.C. Başbakanlık Devlet Arşivi’nde bulunan, sarayın tadilatı için Kırım’a gönderilen malzemelerin listesini içeren belgeler kullanılmış. 18. yy.a dayanan kaynaklar arasında, 1736’da Kırım’ın Ruslar tarafından işgali sırasında tamamen tahrip olan sarayın yakılmasında bizzat rol oynayan iki Rus subayının saray hakkında yazdıkları bir rapor, 1736 öncesi döneme ilişkin en önemi bilgileri içeriyor. Bunun yanında, yine T.C. Başbakanlık Devlet Arşivi’nde mevcut olan, yangın sonrasında tamir edilen sarayla ilgili yazışmalar yıkımın boyutlarını ele veriyor. Ayrıca döneme ait restorasyon raporları, Rus döneminde yapılan değişiklikleri ortaya koyuyor.
Tez 5 bölümden oluşuyor:
I. Hansaray’ın tarihi ve teşkilatı
II. Hansaray dışındaki saraylar
III. Hansaray’ın kuruluştan bugüne tarihçesi
IV. Hansaray’ın mimarîsi ve süslemeleri
V. Hansaray’ın diğer Türk saraylarıyla karşılaştırılması.
Hansaray’ın 1500’lü yıllarda I. Mengli Giray Han tarafından yaptırıldığı tahmin ediliyor. Bu konuda kayda değer bir kanıt, sarayın meşhur demir kapısının üzerindeki ejderha motiflerine konu olan bir hikâyeye dayanıyor. Rivayete göre I. Mengli Giray Han’ın yedi oğlundan biri, Hansaray’ın inşa edildiği Çürüksu vadisinde ava çıktığı bir gün uykuya dalıyor. Rüyasında iki dev yılanın boğuştuğunu görüyor. Mücadele, yılanlardan birinin suya düşmesiyle bitmiş görününce Han’ın oğlu yılanın yenilgisinin, kendi devletlerinin Altınordu karşısında muhtemel akıbetini temsil ettiğine yorarak çok üzülüyor. Ancak suya düşen yılan dirilerek mücadeleye devam ediyor ve diğer yılanı yeniyor. Rüyanın bu şekilde bitmesiyle ümitler tazeleniyor ve bu bölgeye saray yapılmasına karar veriliyor. Adı geçen demir kapının üzerindeki iki ejderha da bu olayı sembolleştirmektedir. I. Mengli Giray Han, küçük yaşlarda esir düştüğü Osmanlı sarayında yetişmiş, Osmanlı himayesiyle tahta getirilmiş bir hükümdardı. Dolayısıyla kendisini hem ezelî düşmanı Altınordu Devleti’nin varisi, hem de II. Mehmed’in rakibi olarak görmekteydi. Hansaray’ı inşa ettirerek sultan olduğunu ilân ediyordu.
Hansaray’ın mimarîsinde İstanbul’daki moda yakından takip edilmiş. Bilhassa sarayın bazı kısımları Lâle Devri üslûbuyla örtüşüyor. Örneğin suyun çeşmeden bir havuza, oradan da daha büyük bir havuza döküldüğü, su mimarisinin seçkin bir örneği olarak bilinen sel sebillerin 18. yy.ın ikinci yarısında İstanbul’da da yaygın olduğu ve Hansaray’a İstanbul’dan getirildiği tahmin ediliyor. Ayrıca Hansaray’ın avlu-kapı düzeni de Topkapı Sarayı ile benzeşiyor. Hansaray’da göze çarpan unsurların başında çeşmeleri geliyor. Bilhassa Rus turistlerin akınına uğrayan Gözyaşı Çeşmesi’nin bir de efsanesi var. Buna göre, I. Giray Han’ın gözdesi (belki de eşi) Dilara Bigeç’in harem entrikalarına kurban gitmesine çok üzülen Han tarafından kendisi için saray bahçesine bir türbe ve çeşme yaptırılıyor. Çeşme, gözyaşından mülhem, damlayarak aktığından bu adı almış. Asıl ününü Puşkin’in hikâyeden etkilenerek yazdığı şiirle kazanan çeşmenin yanına, şiiri sayesinde Hansaray’ı yıkılmaktan kurtaran Puşkin’in büstü de ilave edilmiş.
1917’de Kırım- Tatar Millî Meclisi’nde etkin olan ve sonradan idam edilen Çelebi Cihan gibi mühim şahısların demir kapı ve Gözyaşı Çeşmesi önünde fotoğrafları bulunuyor. Böylelikle Hansaray’ın Kırım- Tatar kimliği için taşıdığı önem 20. yy.da da temayüz etmiştir. Hansaray Rusların işgalinden bu yana yapılan müdahalelerle Rus tarihine mâl edilmeye çalışılıyor. Aslında bir paradoks olarak bugün ayakta kalmasını da bu haksız sahiplenmeye borçlu olduğu söylenebilir.
Uluslararası platformlarda Hansaray’ın uğradığı kasıtlı tahrifat, kanıtlarıyla dile getirilmişse de, tarihî eserlerin geçer akçe sayıldığı büyük çaplı bir pazar sözkonusu olduğu için, ne yazık ki etkin olabilecek taraflarda makes bulmamış.
SEMINARS
As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.
MORE INFO