Seyrüsefer- Dağlar nasıl da özlenirmiş bir ülkede Danimarka izlenimleri

Halime Seher Çevik
 
Da­ni­mar­ka, ma­lum ka­ri­ka­tür ile ün­len­miş min­na­cık bir İs­kan­di­nav ül­ke­si. Beş mil­yon ka­dar nü­fu­su var; bir de ba­na en az on­lar ka­dar var­mış gi­bi gö­zü­ken göç­men­le­ri. So­kak­lar­da pek sık rast­la­dı­ğım çok gü­zel genç, ha­mi­le an­ne­le­rin çok olu­şu ise, hü­kü­me­tin “aza­lı­yo­ruz ey Da­ni­mar­ka­lı­lar, ço­ğa­lın” po­li­ti­ka­sı­nın bir so­nu­cu. Ta­bii bu­nun do­ğal so­nu­cu ola­rak Da­ni­mar­ka Av­ru­pa’nın do­ğum ora­nı en yük­sek ül­ke­si.
 
Ye­şil ve ıs­sız
Uça­ğı­mız, baş­kent Ko­pen­hag’a yağ­mur­la in­di. Çok sık yağ­mur alan ül­ke hâ­liy­le yem­ye­şil ve ye­şil­li­ği ka­dar da ıs­sız. Ko­pen­hag ül­ke­nin en bü­yük şeh­ri ol­ma­sı­na rağ­men in­san ken­di­ni kü­çük bir ka­sa­ba­da ya­şı­yor­muş gi­bi his­se­di­yor. Bel­ki de bu, İs­tan­bul’u tüm ka­la­ba­lı­ğıy­la ya­şa­ma­nın et­ki­sin­den­dir. Türk, Ma­ro­kan (Fas) Hint ve Pa­kis­tan­lı­lar da ol­ma­sa ter­ke­dil­miş zan­ne­de­bi­lir in­san bu ül­ke­yi. Yaz mev­si­mi­nin uzun gün­le­rin­de gü­neş sa­at 22:00’de bat­ma­sı­na rağ­men, o gü­zel ve uzun ak­şam üst­le­rin­de bir çiz­gi film ka­re­si gi­bi min­ya­tür­va­ri, dü­zen­li ve en­vai çe­şit çi­çek­le­ri, ağaç­la­rı olan bah­çe­li gü­zel, şi­rin ev­le­rin bu­lun­du­ğu so­kak­la­rı do­la­şır­ken so­kak­la­rın, bah­çe­le­rin ve ev­le­rin in­san­sız gö­rü­nüş­le­ri çok ra­hat­sız­lık ve­ri­ci. Ki oto­ban­lar­da bi­raz ne­fes­len­mek için ara­ba­nı­zı bir ben­zin is­tas­yo­nu­na çek­ti­ği­niz­de de in­san­sız­lık yi­ne ca­nı­nı­zı sı­ka­cak­tır.
 
İyi ki var­sın An­der­sen
Kib­rit­çi kız ma­sa­lı­nı bil­me­ye­ni­miz yok gi­bi­dir ne­re­dey­se. Bu ma­sa­lın mü­el­li­fi An­der­sen Da­ni­mar­ka­lı­dır. Kü­çük De­niz­kı­zı ma­sa­lıy­sa Da­ni­mar­ka’nın sem­bo­lü. Bu ma­sa­la is­ti­na­den de­niz kı­yı­sın­da­ki yon­tul­muş kü­çük de­niz­kı­zı hey­ke­li­ne dün­ya­nın bir­çok ül­ke­sin­den zi­ya­ret­çi ge­li­yor ve zan­nım­ca be­nim gi­bi ha­yal kı­rık­lı­ğı­na uğ­ru­yor bu kü­çük hey­kel kar­şı­sın­da. Oy­sa ma­sal da­ha bü­yük. Da­ni­mar­ka­lı­lar ise de­niz­kı­zı­nı gün­dem­de tu­tup tu­rist çek­mek için epey ça­ba­lı­lar; hat­ta bir ke­re­sin­de de­niz­kı­zı hey­ke­li kor­san te­set­tü­re bi­le so­kul­muş. Ya­ni Da­ni­mar­ka­lı­lar bir sa­bah uyan­dı­ğın­da kü­çük de­niz­kı­zı hey­ke­li bi­ri­le­ri ta­ra­fın­dan pür te­set­tür ha­le ge­ti­ril­miş.
He­pi­mi­zin ge­nel­de bil­di­ği ve kul­lan­dı­ğı kral çıp­lak sö­zü ise An­der­sen’in Kra­lın Ye­ni El­bi­se­le­ri ma­sa­lın­da geç­mek­te­dir. Bu­nu da ha­tır­lat­ma­dan du­ra­ma­dım.
An­der­sen’in doğ­du­ğu kent Oden­se ise Da­ni­mar­ka’nın en gü­zel kent­le­rin­de bi­ri. Der­ler ki, Kra­li­çe II. Mar­ga­ret­he’nin her kent­te bir evi var. Oden­se’de de bir sa­ra­yı var. Sa­ray de­diy­sek, kü­çük köşk gi­bi bir me­kân. Et­ra­fı ha­ri­ka bir ye­şil­lik­le dü­zen­len­miş ta­bi­i. Bu­ra­sı ül­ke­nin ikin­ci bü­yük ken­ti, bol hey­kel­li şi­rin bir kent.
 
Vi­king­ler: Hay­di Yal­lah Hop Hop!
Ya­şı ba­na ya­kın olan­lar bu çiz­gi fil­mi ha­tır­lar ve Vi­king­ler’in kü­rek çe­ker­ken at­tık­la­rı na­ra­la­rı: Hay­di yal­lah hop hop! Me­ğer ço­cuk­ken se­ve­rek sey­ret­ti­ğim Vi­king­ler Da­ni­mar­ka­lı­la­rın ata­sıy­mış; sa­vaş­tık­la­rı ise İn­gi­liz­ler. 1013 se­ne­sin­de İn­gil­te­re’yi ele ge­çir­miş­ler ni­ha­yet. İz­lan­da da 1944 yı­lı­na de­ğin Da­ni­mar­ka’ya ait­miş.
I. ve II. Dün­ya sa­va­şın­da ta­raf­sız­lı­ğı­nı ilan et­me­si­ne rağ­men Hit­ler’in iş­ga­lin­den kur­tu­la­ma­mış bir ül­ke ama fark­lı ta­ra­fı, Hit­ler’le sa­vaş­ma­yıp or­du­su­nu or­ta­dan kal­dır­mış, do­nan­ma­sı­nı ken­di­si ba­tır­mış.
Var­la­rı yok­la­rı de­niz­dir ve ta­bii do­la­yı­sıy­la ge­mi­ci­lik ve ba­lık­çı­lık üze­ri­ne bir me­de­ni­yet­le­ri var­dır; hâ­liy­le su­ya ya­zı ya­zıl­mı­yor! Şim­diy­se dün­ya­da ki­şi ba­şı­na dü­şen mil­li ge­lir se­vi­ye­si en yük­sek ül­ke­ler­den bi­ri. Eği­tim se­vi­ye­si hay­li yük­sek ve sa­na­yi­leş­miş bir top­lum. 1973’ten be­ri Av­ru­pa Bir­li­ği’nin ku­ru­cu üye­si.
Esb­jerg ken­tin­de oluş­tu­rul­muş bir de­niz mü­ze­sin­de de­niz­le, ge­mi­ci­lik­le ala­ka­lı en ufak, en de­ğer­siz­miş gi­bi gö­zü­ken şey­le­ri bi­le mü­ze bün­ye­si­ne al­mış­lar. Bu­ra­yı ge­zer­ken epey ha­yıf­la­nı­yor gör­dük­le­ri kar­şı­sın­da in­san, ül­ke­si­ni dü­şü­nü­yor ve en çok da Sul­ta­nah­met Ca­mi­i’nde­ki muh­te­şem çi­ni­le­ri. Çün­kü mü­ze­de ko­ru­ma al­tı­na alın­mış, yak­la­şık 150 yıl ka­dar ön­ce­ki bir çi­ni­nin gö­rün­tü­sü, ba­sit fi­gür­le­ri ile şa­şır­tı­yor ve acı acı gü­lüm­se­ti­yor. Ve za­man za­man ca­mi­ler­den ça­lın­dı ha­be­ri­ni al­dı­ğı­mız çi­ni­le­rin yak­la­şık 500 yıl ön­ce­ki muh­te­şem­li­ği­ni an­la­ma­ya yar­dım edi­yor. Mü­ze­nin en il­ginç ya­nı ben­ce, sa­de­ce re­sim­ler­de gör­dü­ğüm ba­lık­la­rı biz­zat mü­şa­he­de et­mek­ti.
 
Ku­zey­de­yiz
De­mir­per­de ül­ke­le­ri­ne ya­kın­lı­ğın­dan ol­sa ge­rek te­le­viz­yon­lar­da gör­dü­ğü­müz Av­ru­pa ışıl ışıl­lı­ğın­dan bi­raz uzak. Göç­men­le­rin otur­du­ğu apart­man­la­rın hep­si bir­bi­ri­ne ben­zi­yor. Sı­ra­dan ve so­ğuk­lar ve ta­bii tek renk. Her­ke­se taz­yik­siz sı­cak su ve tek renk ev. Et­ra­fı de­va­sa çi­men­li bir boş­luk­la kap­lı apart­man­lar.
Da­ni­mar­ka’da ev­ler­de mus­luk­tan akan su çok ki­reç­li. Bar­dak ve ta­bak­la­rı­nız bir­kaç kul­la­nım­dan son­ra ki­reç­len­me­ye ma­ruz ka­lıp mat­la­şı­yor. Ev­ler­de di­ğer bir il­ginç özel­lik ise ta­van­da am­pul dü­ze­ne­ği­nin ol­ma­ma­sı. Yer­li halk kö­şe­le­re yer­leş­tir­dik­le­ri ayak­lı lam­ba­lar­la ay­dın­la­nı­yor; za­ten ev­de ya­şa­ya­nın Da­ni­mar­ka­lı olup ol­ma­dı­ğı­nı bu lam­ba­lar­dan an­lı­yor­su­nuz. Kal­dı­rım­da yü­rür­ken yü­re­ği­niz ye­ter de loş, per­de­siz bir evin ca­mı­na ba­şı­nı­zı kal­dı­rıp bir göz atar­sa­nız içer­de ki­tap oku­yan ya da bil­gi­sa­yar ba­şın­da bir Da­ni­mar­ka­lı ile göz gö­ze ge­le­bi­lir­si­niz. Bu, o ev­de tek ba­şı­na ya­şa­yan bir Da­ni­mar­ka­lı­dır.
Ner­de per­de­li bir ev gö­rür­se­niz bi­lin ki bu ev­de yüz­de dok­san Müs­lü­man­lar ya­şı­yor­dur. Ha bir de ta­van­dan sar­kan bir ışık­la ay­dın­lan­mış, per­de­li hat­ta tül per­de­li bir ev gö­rür­se­niz bu­ra­da yüz­de yüz bir Türk ai­le ya­şı­yor­dur.
Apart­man­lar­da­ki bir di­ğer il­ginç özel­lik ise asan­sör boş­lu­ğu­nun ya­nın­da bir çöp boş­lu­ğu­nun ol­ma­sı… Na­sıl mı? Ev­de­ki çö­pü­nü­zü asan­sö­rün ya­nın­da­ki ka­pa­ğı açıp o boş­luk­tan bı­ra­kı­yor­su­nuz. Apart­man­la­rın al­tın­da bü­yük çöp de­po­la­rı var. Çöp­ler bu de­po­lar­dan top­la­nı­yor ama ka­pa­ğı aç­tı­ğı­nız an­da pis ko­ku­ya ma­ruz kal­ma­mak için çö­pü­nü­zü ata­na ka­dar bur­nu­nuz­dan ne­fes al­ma­ma­lı­sı­nız.
 
Öğ­ren­ci mi? Yok kal­sın!
Da­ni­mar­ka çok is­tis­nai du­rum­lar ha­riç dı­şar­dan öğ­ren­ci ka­bul et­me­me eği­li­min­de. Göç­men­le­rin ço­ğal­ma­sın­dan, öğ­ren­ci de ol­sa, ra­hat­sız ol­sa ge­rek­ler. Bu­gü­ne de­ğin T.C. uy­ruk­lu bir öğ­ren­ci­yi ül­ke­le­ri­ne eği­tim için ka­bul et­me­miş. Bu bel­ki de Tür­ki­ye ile eği­tim an­laş­ma­la­rı­nın ol­ma­ma­sın­dan kay­nak­la­nı­yor. Bo­şu­na, bir kur­sa gi­dip Da­ni­mar­ka­ca öğ­re­ne­yim son­ra da bir üni­ver­si­te­ye gi­rip oku­ya­yım, di­ye Da­ni­mar­ka vi­ze­si al­ma­ya kalk­ma­yın; kon­so­los­luk üni­ver­si­te­den izin al­ma­nı­zı is­te­ye­cek­tir, üni­ver­si­te ise vi­ze al­ma­nı­zı! Si­ze de iki ara­da bir de­re­de kal­mak dü­şer. Yük­sek li­sans yap­mak is­ter­se­niz çok iyi İn­gi­liz­ce bil­me­li ve yıl­da 110.000 kro­nu göz­den çı­kar­ma­lı­sı­nız. Ta­bii bu­nun için üni­ver­si­te­den yi­ne izin ge­rek­li.
Dok­to­ra­ya ka­bul edi­lir­se­niz ma­aş bi­le ala­bi­li­yor­su­nuz; ta­bii ka­bul edi­lir­se­niz! Şart­la­rı­nı hiç yaz­ma­ya­yım. Ulus­la­ra­ra­sı ya­rış­ma­lar­da bi­rin­ci ol­muş en ze­ki öğ­ren­ci­le­ri bi­le eği­ti­me ka­bul et­mi­yor; va­rın ge­ri­si­ni siz dü­şü­nün.
Yer­li öğ­ren­ci­ler ise ka­pa­ğı (Al­man­ya gi­bi) da­ha bü­yük ül­ke­le­re at­ma te­lâ­şın­da.
Ül­ke­nin, ha­len sos­yal bir dev­let ol­ma­sı ha­se­biy­le iyi ya­pı­lan­mış bir eği­tim sis­te­mi var. Eğer Da­ni­mar­ka va­tan­da­şı ise­niz, ço­cu­ğu­nu­zu al­tı ay­lık­tan iti­ba­ren çok ra­hat kreş­le­re yer­leş­ti­re­bi­lir­si­niz. Bir iş sa­hi­bi ol­ma­sı için her tür­lü im­kâ­nı su­nu­yor­lar va­tan­daş­la­rı­na. Ço­cuk­la­ra, özel­lik­le de göç­men ço­cuk­la­ra dil­le­ri­ni öğ­ret­me­de çok ça­lış­kan­lar ve ta­bii bu da ana­dil­siz göç­men ço­cuk­lar or­ta­ya çı­kar­tı­yor. Va­tan­da­şı öğ­ren­ci­ler için bir­çok ko­lay­lık­la­rı var ve ta­bii ki ÖSS yok!
 
Çe­ki­lin ör­dek­ler ge­li­yor!
Da­ni­mar­ka iri­li ufak­lı yüz­ler­ce ada­dan oluş­tu­ğun­dan her yol de­ni­ze çı­kı­yor; de­niz ol­ma­yan yer­ler­de ise de­niz­den baş­ka su­lar, ka­nal­lar… do­la­yı­sıy­la da ör­dek­ler var. Ül­ke ba­şı­boş ör­dek­le­rin cen­ne­ti! Ba­şı­boş de­diy­sek hep­si Da­ni­mar­ka­lı ve mut­la­ka aşı­la­rı ya­pıl­mış­tır. Su ke­nar­la­rın­da, ot­la­rın ara­sın­da uzun uzun vak­vak­la­yan ve cad­de­ler­de kar­şı­dan kar­şı­ya sa­lı­na sa­lı­na ge­çen ör­dek­ler bu ül­ke­de ol­duk­ça ola­ğan. Hat­ta şöy­le bir hi­kâ­ye an­la­tı­lır: Türk­ler bu ül­ke­ye ilk gel­dik­le­rin­de ör­dek­ler azal­ma­ya baş­la­mış. Ya­pı­lan araş­tır­ma so­nun­da, ör­dek­le­rin ya­ka­la­nıp yen­dik­le­ri or­ta­ya çı­kın­ca ba­sın epey bir va­vey­la ko­par­mış. Çün­kü hiç­bir Da­ni­mar­ka­lı bah­çe­sin­de ye­ti­şen el­ma­yı bi­le ko­pa­rıp ye­mez. Ga­rip de­ğil mi; hem de çok.
 
İs­veç’in ışık­la­rı
Baş­kent Ko­pen­hag’tan İs­veç’in Mal­mö ken­ti­ne git­mek ara­bay­la yir­mi da­ki­ka. Ül­ke ken­di kent­le­ri ara­sın­da, ada ül­ke ol­ma­sı ha­se­biy­le, yer yer köp­rü­ler­le bağ­lan­tı­yı kur­du­ğu gi­bi İs­veç’le de ka­ra­yo­lu bağ­lan­tı­sı­nı bir köp­rüy­le sağ­lı­yor. Mal­mö’ye gi­der­ken ön­ce de­niz al­tın­dan yol alı­yor­su­nuz, son­ra­sın­da ise uzun 17 ki­lo­met­re­lik bir köp­rü­den ge­çi­yor­su­nuz. Ara­da bu den­li kı­sa bir me­sa­fe olun­ca hâ­liy­le ge­ce kar­şı kı­yı­dan İs­veç’in ışık­la­rı­nı sey­re­de­bi­li­yor­su­nuz.
 
Bu ko­ku da ne?
Bil­mem il­gi­len­di­rir mi ama Carl­sberg ve Tu­borg Da­ni­mar­ka­lı­la­ra ait bi­ra mar­ka­la­rı. Da­ni­mar­ka­lı­lar bi­ra­dan epey pa­ra ka­za­nı­yor­lar. Bir şe­hir­den baş­ka bir şeh­re gi­der­ken ara­ba­nı­zın ha­va­lan­dır­ma­sın­dan sı­za­rak bur­nu­nu­zun di­re­ği­ni sız­la­tan ko­ku ise, do­muz güb­re­si atıl­mış ve su­lan­mış bü­yük ar­pa tar­la­la­rı­dır. Do­ğal ol­sun di­ye ge­nel­de bu tür güb­re kul­la­nı­lı­yor ki bu ko­kuy­la pek sık kar­şı­la­şı­yor­su­nuz. Se­ra­lar­da seb­ze üre­ti­mi ya­pan Da­ni­mar­ka çift­çi­le­ri de çok ka­za­nan­lar ara­sın­da; çün­kü Tem­muz ayın­da do­ma­te­sin ki­lo­su üç eu­ro ola­bi­li­yor. Ta­bi­i, Da­ni­mar­ka’nın Av­ru­pa’nın en pa­ha­lı ül­ke­le­rin­den bi­ri ol­du­ğu­nu da be­lir­te­lim.
 
Bi­sik­le­tim var
Ara­ba­nız var­sa, Da­ni­mar­ka’da dö­nüş ve ge­çiş­ler­de sa­ğı­nı­zı da kol­la­ma­lı­sı­nız; çün­kü yol­la­rın sa­ğı bi­sik­let yo­lu­dur ve bi­sik­let­li­ler çok faz­la­dır. Bi­sik­let­ler ya­ya­dan son­ra ge­çiş hak­kı­na sa­hip­tir. Her­ke­sin bi­sik­le­ti var­dır ner­dey­se. An­ne­ler, ba­ba­lar be­bek­le­ri­ni önü ve­ya ar­ka­sı be­bek ara­ba­sı gi­bi dü­zen­len­miş bi­sik­let­ler­de ta­şır. Ge­ce­nin bir ya­rı­sı, Tür­ki­ye’de ol­sa gün­düz bi­le bi­sik­let­le zor ge­çe­bi­le­ce­ği­niz ıs­sız bir yol­da bi­sik­let­li gü­zel ha­tun­la­rı ve­ya çok yaş­lı in­san­la­rı se­yir ha­lin­de gö­re­bi­lir­si­niz.
 
Öl­dü­nüz mü
Ne ka­dar yay­gın ol­du­ğu­nu bil­mi­yo­rum ama bir has­ta­ne­de has­ta zi­ya­re­tin­de duy­duk­la­rım kan don­du­ra­cak cins­ten. Mev­ta sa­hip­le­ri şöy­le bir so­ru­ya mu­ha­tap ka­lı­yor­muş: “Mev­ta­nı­zı ala­cak mı­sı­nız?” Eğer al­maz ve has­ta­ne­ye bı­ra­kır­sa­nız ce­na­ze mas­raf­la­rın­dan kur­tu­lu­yor­su­nuz; la­kin mev­ta­nız, ka­dav­ra­lık­tan son­ra çö­pe gi­di­yor. Mev­ta­yı yak­tır­mak da eko­no­mik ce­na­ze kal­dır­ma yön­tem­le­rin­den bi­ri.
 
Grön­land
Ada Da­ni­mar­ka’nın sö­mür­ge­si ve özerk­li­ği var. Ön­ce bu­nu be­lir­te­lim. Grön­land’da in­san ya­şar mı, me­rak et­ti­niz mi hiç? Evet ya­şı­yor ama Grön­land Da­ni­mar­ka’nın bir sür­gün ye­ri gi­bi. İn­san­lar bu­ra­ya pa­ra ka­zan­mak için kı­sıt­lı sü­re­ler­le gi­di­yor; iş­gü­cü­ne ih­ti­ya­cı var. Grön­land’a ka­dar git­me­dim ama gi­den­ler­le ko­nuş­tu­ğum­da, az da ol­sa Türk­le­rin de bu­lun­du­ğu­nu ve ge­nel­de gı­da işiy­le meş­gul ol­duk­la­rı­nı öğ­ren­dim. Bir de Türk­çe öğ­ren­me­ye iti­bar eden yer­li halk­tan kim­se­ler ol­du­ğu­nu.

EDITOR'S CHOICE

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


FOLLOW US

Add your e-mail address here to be informed about our programs (seminars, symposiums, panels, etc.).