Sanattan Hakikate: Heidegger, Van Gogh, Schapiro, Derrida

Erdal Yılmaz

Değerlendirme: Mukaddes Akbaş

Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nin yeni çıkan kitapları tartıştığı Kitâbiyat toplantı dizisinde Sanattan Hakikate: Heidegger, Van Gogh, Schapiro, Derrida kitabı ile Erdal Yıldız’ı ağırladık. Yüksek lisansından bu yana Heidegger üzerine çalışan Yıldız, Heidegger’in sanat anlayışı üzerine farklı düşünceleri derleyerek bir incelemede bulundu.

Konuşmasına Heidegger ilgisinin nasıl ortaya çıktığı ve bunun Türkiye’deki yansımalarının neler olduğunu anlatarak başladı Yıldız. Grimm Kardeşler ve onların masallarından beslenen Heidegger, bu masallardan biri olan tavşan ile kirpinin hikâyesini nasıl anladığından bahsediyor. Tavşanın özdeşliğin ne olduğunu ve bunun ayrımını nasıl yaptığını bilmediğini, bu yüzden de yarışı kaybettiğini söylüyor. Heidegger bir şeyin niteliksel olarak eşit olması olarak tanımlanan özdeşliğin yer ile ilişkisini kuruyor. Yıldız, Türk felsefesinin de kendi kültüründen beslenerek yapılabileceğini düşünüyor ve bu bağlamda Türk kültürünü ve mitolojisini inceliyor. Heidegger’in kendi dilinden ve kültüründen besleniyor oluşunun bize bir örnek olabileceğini söylüyor.

Yıldız, Heidegger’in 1920’li yıllardan sonra yaptığı hiçlik çalışmalarına dair bir anısını anlatarak devam etti. Çalışmalarını dinlemeye gelen Japon ve Çinli öğrencilerinin hiçlik durumunu Almanlardan daha iyi anladığını düşünen Heidegger, bu durumun kültür ile ilişkisini kuruyor. Heidegger bilim adamlarının yanında hiçlikten bahsederken aslında varlıktan söz ettiğini söyler. Hiçliğin varlık ile aynı şey olduğunu ve bunun Çinli tarafından daha iyi anlaşılacağını düşünür çünkü Çin kültürü bunun ipuçları ile doludur. Bu yüzden Heidegger’i okurken onun etkilendiği bütün kültürlere da bakmak gerekir.

Batı felsefesi metafiziği üzerinde yetişmiş birisi olan Heidegger’in neden sanata eğildiğini soran Yıldız, Heidegger’in 1930’lu yıllarda çalışmaya başladığı Sanat Yapıtı Anlayışı metnine Alman filozoftan sonraki düşünürlerin sıra dışı bir ilgi gösterdiğine değindi. Özellikle Schapiro’nun Heidegger üzerine tek yanlı bir tartışmaya girdiğini söyleyen konuşmacı, daha sonra Derrida’nın Resimde Hakikat kitabı üzerinden hem Heidegger’i hem de Schapiro’yu ele almıştır. Yıldız’ın tartışmak istediği soru bir sanat eserini okumak ne demek sorusudur. Bunun izini sürerek okumyı hermenötik bir tarzda değerlendirmiş, bir metni okurken neye tabii olunur sorusunu cevaplamaya çalışmıştır.

Nasyonal Sosyalizmin Almanya’da tekrar baskın olma korkusuna kapılan Adorno, bu akımın temsilcisi olarak gördüğü Heidegger’e “taşra güzellemesi” metinleri üzerinden cephe almıştır. Adorno, Heidegger’in sanat metinlerini eleştirmek için Amerika’da Van Gogh uzmanı olarak bilinen Schopiro’dan destek alıyor. Çok yönlü bir entelektüel olan Schapiro, Heidegger’in kitabında köylü ayakkabısı olarak tanımladığı bir eserin aslında Van Gogh’un ayakkabısı olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor ve Heidegger’in taşra güzellemesinin hem yanlış hem de hayal ürünü olduğu eleştirisinde bulunuyor. Resim üzerine tekrar incelemede bulunan Derrida ise Schopiro’yu suçlayarak bu konunun ne Heidegger ile ne de felsefe ile bir alakası olduğunu söylüyor. Böylece Heidegger’in metinleri metinlerarası bir okumaya tabi tutuluyor. Yıldız’ın metni de bunlardan birisidir.

Heidegger’in sanat üzerine çalışmasındaki amacı sanatı temel alarak onun üzerinden bir ontoloji ortaya koymaktır. Ontoloji sanat eserinde kendisini nasıl ortaya koyar meselesine bakmaktır. Burada Heidegger nesne ile şey arasında bir ayrım ortaya koyar ve sanat yapıtı bir şey midir, nesne midir, yoksa bir araç mıdır sorusunu araştırır. Sonuç olarak sanatı yarım nesne, yarım araç olarak tanımlar. Sanat eseri, teknik ve varlık arasında ilişki kuran Heidegger, bütün ikinci dönem metinlerinde görünen teknik ve onun felsefe içerisindeki yeri ve önemini ele alır.

Heidegger için hakikat nedir sorusunun cevabı onun yüz cildi geçen eserlerine dağılmış durumdadır. Hakikati aydınlık ve karanlığın çatışmasının toplanmış hali olarak görür ve bunu antik Yunan temalı bir yöntemle yapar. Polemos’a da vurgu yaparak çatışmanın kendisinde sürekli tekrar ettiği şeyi hakikat olarak görür.

EDITOR'S CHOICE

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


FOLLOW US

Add your e-mail address here to be informed about our programs (seminars, symposiums, panels, etc.).