YUVARLAK MASA TOPLANTILARI

Bir Gazetecinin Gözünden “Arap Baharı”: Suriye, Libya ve Yemen İzlenimleri

Mehmet Akif Ersoy

7 Ocak 2012 Cumartesi 15:30 Salon: ZEYREK SALONU

KAM “Ortadoğu Konuşmaları”nın beşincisinde, Arap dünyasındaki halk ayaklanmaları sırasında Libya, Yemen ve Suriye’de TRT Türk’ün muhabirliğini yaparak bölgede yaşanan gelişmeleri yerinde takip eden ve hâlihazırda TRT’nin Kahire temsilciliğini yürüten Mehmet Akif Ersoy’u ağırlayacağız. Ersoy, “Arap Baharı” sürecinin oldukça sancılı geçtiği üç Arap ülkesindeki muhabirliği sırada şahit olduğu olayları anlatacak ve yaşanan gelişmelerin özelde Suriye, Libya ve Yemen’ i, genelde ise Ortadoğu’ nun geleceğini nasıl etkiyebileceğine dair öngörülerini bizimle paylaşacak. “Bir Gazetecinin Gözünden ‘Arap Baharı’: Suriye, Libya ve Yemen İzlenimleri” başlıklı toplantı, 7 Ocak 2012 Cumartesi günü 15:30-17:30 arasında Zeyrek salonunda yapılacak.  

****

 

Mehmet Akif Ersoy: “Zalim diktatörleri devirmek bizatihi iyi sonuçlara yol açacaktır düşüncesi yanlış”

Değerlendirme: Bilal Yıldırım 

KAM “Ortadoğu Konuşmaları”nın beşincisinde, Arap Dünyası’ndaki halk ayaklanmaları sırasında Libya, Yemen ve Suriye’de TRT Türk’ün muhabirliğini ve temsilciliğini yaparak bölgede yaşanan gelişmeleri yerinde takip eden ve geçtiğimiz günlerde TRT’nin Kahire temsilciliğine getirilen Mehmet Akif Ersoy’u ağırladık. Ersoy, “Arap Baharı” sürecinin oldukça sancılı geçtiği üç Arap ülkesindeki muhabirliği sırasında şahit olduğu olayları anlattı ve yaşanan gelişmelerin özelde Libya, Yemen ve Suriye’yi, genelde ise Ortadoğu’nun geleceğini nasıl etkiyebileceğine dair öngörülerini bizimle paylaştı.

Eğer Fransa 16 Mart’ta askerî müdahaleye başlamasaydı, Libya’daki isyan hareketi o gün sona erebilirdi”

İzlenimlerini aktarmaya Libya’dan başlayan Ersoy, televizyon kanallarında Kaddafi rejiminin uçakları tarafından bombalandığı söylenen Trablus’a yoğun çabalardan sonra girebildiklerini; ancak başkentin -uluslararası medyada sunulanın aksine- gayet sessiz ve sakin olduğunu, bombardıman yapan herhangi bir uçak görmedikleri gibi otuz beş gün boyunca kaldıkları ülkede hiçbir güvenlik sorunuyla da karşılaşmadıklarını ifade etti. Ardından Kaddafi yönetiminin isyancılara karşı tutumuna dair özetle şunları anlattı: Aslında 17 Şubat’ta Bingazi’de başlayan gösterilerde birçok insan öldürülmüştü. Ancak daha sonra Kaddafi, cephelerdeki çatışmalar hariç, hiçbir yerde hiç kimsenin öldürülmemesini emretti. 26 Şubat’tan 10 Mart’a kadar uçaklar dahi kullanılmadı ve isyancılara karşı herhangi bir operasyon geçekleştirilmedi. Zira isyanın ilk günlerinde mensupları öldürülen aşiretlerin yönetime karşı cephe almasıyla birlikte Kaddafi fotoğrafı iyi okudu. Diyalog toplantıları yaparak aşiret reislerini kendi tarafına çekti. Ardından isyancılara yönelik askerî operasyonlara yeniden başladı. İsyancılar hiç beklemedikleri bir anda askerleri karşılarında buldular ve her şeyi arkalarında bırakarak Bingazi’ye geri çekildiler. Kaddafi’ye ait tanklar dört gün sonra şehre dayandı. Eğer Fransa 16 Mart tarihinde BM’de uçuşa yasak bölge kararını aldırıp Bingazi’deki tankları vurmasaydı, Libya’daki isyan hareketi o gün sona erebilir ve şehirde isyancılara karşı bir katliam gerçekleşebilirdi.

Tam da bu noktada Ersoy, Libyalı isyancıların her kontrol noktasında yeni Libya bayrağı yanında Fransız bayrağını da dalgalandırmalarının ardındaki psikolojiye dikkat çekti. Buna göre Bingazililer “Eğer Fransa olmasaydı ölecektik zaten ve hayatta hiçbir şeyimiz olmayacaktı; dolayısıyla petrolü alırlarsa alsınlar, önemli değil” hissiyatındaydılar, ta ki Türkiye dış politikasını netleştirip bölgede varlık gösterebilen önemli bir aktör olana kadar.

Libya’daki isyan, Tunus’taki devrim ve Mısır’daki askerî darbeden çok daha farklı”

9 Mart günü Ersoy’a verdiği röportajında Libya lideri Muammer Kaddafi, oğlu Seyfülislam’ın isteği üzerine Libya’ya girmesine müsaade ettikleri Amerika’nın bu olaylara neden olduğunu, bundan sonra Amerika, İngiltere ve Fransa’nın hiçbir şekilde ülkesinde varlık gösteremeyeceğini belirtmişti. Ersoy’a göre ise Bingazi’de başlayan isyan hareketi iç kaynaklı ve Tunus’taki devrim ya da Mısır’daki askerî darbeden çok daha farklı. Ülkenin sosyal dokusunu ve yönetim şeklini bilmeden yapılan birtakım analizlerde olduğu gibi bunun yoksullukla herhangi bir ilgisi yok; çünkü Libya halkı zaten zengin ve iyi şartlarda yaşıyor. İsyanın temel nedeni özgürlük gibi haklı talepler; ayrıca ülkedeki İslamî hareketi bastırmak üzere periyodik olarak yapılan operasyonlar da Libyalıları rahatsız eden bir diğer unsur.

Salih sonrası Yemen’de ve Kaddafi sonrası Libya’da çatışma potansiyeli yüksek”

Yemen’e gelince, Cumhuriyet Muhafızları Komutanı Ali Muhsin Ahmar’ın muhaliflerin safına geçmesinin ardından Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in çok kısa sürede devrileceği beklentisi üzerine apar topar Yemen’e giden Ersoy, ülkede on beş gün kaldıktan sonra “Bu adam yakında devrilmez” diye haber geçerek ülkeden ayrılmış. Nitekim başkent San’a’nın fiilen ikiye bölündüğü ülkede, rejimi destekleyenlerin toplandığı Tahrir meydanının muhaliflerin toplandığı Tağyir (Değişim) meydanından çok daha kalabalık olduğunu bizzat müşahede etmiş.

Ersoy, Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın ocak ayında Yemen’e uğrayıp Amerikan Büyükelçiliğinde muhaliflerle gizli bir görüşme gerçekleştirdiğine dair iddiaları, röportaj yaptığı muhaliflerin önde gelen liderlerinden Hamid Ahmar’a da doğrulatmış. Bu görüşmede Clinton, muhaliflerin Salih’i devirme yönündeki taleplerine “ABD, Yemen halkının haklı taleplerinin yanındadır” şeklinde karşılık vermiş ki bu, Ersoy’a göre, bölgede Amerika ve Suudi Arabistan’ın bir numaralı adamı olan Salih’in devrilmesi için bir nevi icazet anlamına geliyor.

Zalim diktatörleri devirmek bizatihi iyi sonuçlara yol açacaktır düşüncesi yanlış”

Muhaliflerin aylarca süren protestolarının ardından Ali Abdullah Salih aralık ayında yargılanmama şartıyla anlaşarak görevi bıraktı. Ancak Ersoy’a göre, birbirlerine tahammülleri olmayan ve iktidar mücadelesine girişen çeşitli gruplar dolayısıyla gerek Salih sonrası Yemen’de gerekse Kaddafi sonrası Libya’da çatışma potansiyeli oldukça yüksek. Silahların toplanamadığı bu iki ülkede kaos sürüyor. Bu noktada zalim diktatörü dokuz sene evvel bir Amerikan müdahalesiyle devrilen Irak ile bir kıyaslamaya giden Ersoy, Irak halkının genel kanaatini aktardı: “Saddam döneminde en azından can güvenliğimiz vardı ve kimin öldürüleceğini biliyorduk. Oysa şimdi başımıza ne gelecek, nerede bomba patlayacak, bilmiyoruz.” Bugün Irak’ta bir değil, beş diktatör olduğunu hatırlatan Ersoy, önemli bir noktaya parmak bastı: Zalim diktatörleri devirmek bizatihi iyi sonuçlara yol açacaktır düşüncesi yanlış.

Suriye, küçük bir Irak olma potansiyeline sahip”

Arap Baharı” ile birlikte Ortadoğu belli bir istikamete doğru eviriliyor düşüncesinin yanıltıcı olduğunu, talepler her ülkede ortak olsa da (özgürlük talebi) her birini sosyal dokusunu ve iç dinamiklerini göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Ersoy, sözkonusu eksikliğin bu ülkeler analiz edilirken ve politika üretilirken hatalara yol açtığına dikkat çekti. Mesela üç ülke içerisinde en kalabalık nüfusu barındıran Suriye, sahip olduğu etnik, dinî, mezhebî ve ideolojik çeşitlilik dolayısıyla küçük bir Irak olma potansiyeli taşıyor ve buradaki süreç, altı milyonluk nüfusu çok geniş coğrafyasının sadece belirli bölgelerinde toplanmış bulunan Libya’daki gibi işlemeyecektir.

Muhaliflerin çok dağınık olduğu Suriye’de rejimin dış müdahalesiz devrilmesi imkânsız”

Buradan Suriye izlenimlerine geçen Ersoy, bu ülkedeki durumla alakalı şu tespitlerde bulundu: Yaz mevsimi boyunca Şam’dan Halep’e kadar olan bölgede tanklar namlularını şehirlere yöneltmiş vaziyette beklerken ve operasyonlar sürerken beklenti, isyan hareketinin büyüyeceği, krizin tırmanacağı ve askerî kontrol noktalarının artacağı yönündeydi. Ancak beklenen olmadı. Hatay’dan Dera’daki Ürdün sınır kapısına kadar olan bölgede askerî kontrol noktaları ve tanklar kaldırıldı ki bu, Suriye devletinin olayları denetimi altında tuttuğunun bir göstergesiydi. Zaten Esad rejiminin dış müdahalesiz devrilmesi hâlihazırda imkânsız; çünkü muhalifler çok dağınık durumda. Dahası, muhaliflerin yurtdışında kurduğu Ulusal Konsey’in üyelerinin çoğunu Suriyeliler tanımıyorlar bile ve onların talepleri ile sokakta bedel ödeyen halkın talep ve beklentileri birbirinden çok farklı. Konseyin başındaki Burhan Galyon ise temsil yeteneği düşük ve geçici bir lider.

Suriye’de muhalifler de silahlanmış durumda ve karşılıklı bir iç çatışma sözkonusu”

Ersoy Suriye’deki isyan sürecinde çok fazla insanın hayatını kaybettiğini ve bu nedenle Esad’a desteğin giderek azaldığını anlattı. Ölüm vakaları başlangıçta gösteriler sırasında meydana gelirken, daha sonra on-on beş dakikalık yürüyüşsüz gösterilerin serbest bırakılmasıyla birlikte, bu defa Muhaberat tarafından gösterilerde tespit edilenler operasyonlarda öldürülmeye veya gözaltına alınmaya başlanmış. Şu anda ise muhalifler de silahlanmış durumda ve karşılıklı bir iç çatışma sözkonusu.

Suriye içinde gayrimüslim unsurlarla Nusayrilerin bir kısmı Esad’ın yanında yer alırken diğerleri mevcut rejime karşılar. Aslında burada dinî, mezhebî ve etnik çizgilerle net bir ayrışma sözkonusu değil Ersoy’a göre. Zira tıpkı Libya’da muhaliflerin Sirte’yi ele geçirir geçirmez Kaddafi yanlılarına yönelik bir katliam gerçekleştirmesi gibi, Suriye’de de rejimi destekleyenlerin bir kısmı, rejim düşerse kendilerine zarar verileceği endişesiyle Esad’a tutunuyorlar. Ersoy’un bizzat muhaliflerin elinde gördüğü idam listeleri, bu endişenin çok da afakî olmadığını ortaya koyuyor.

Selefiler başta olmak üzere çeşitli silahlı grupların Suriye’de rejim karşıtı silahlı eylemlere katıldığını ifade eden Ersoy, el-Kaide’nin yaptığından şüphelenilen saldırıların devam edeceğini, ama öte yandan Esad yönetiminin de kaos için bir yerlerde bombalar patlatabileceğini ifade etti.

İran’a yönelik tehditler ve BM kararının vetosu, Esad yönetiminin elini rahatlattı”

Suriye üzerinde etkili bazı aktörlerin pozisyonlarını da değerlendiren Ersoy, Rusya konusunda şunları söyledi: İsrail’in İran’a yönelik tehditleri ve Suriye’den sonra sıranın İran’a gelmesi ihtimali Rusya’yı kaygılandırıyor. Zaten Suriye Rusya’nın Ortadoğu’daki tek Arap müttefiki. Dolayısıyla ilk başta Esad yönetiminin halkına karşı yaptıklarına tepki gösteren Rusya, daha sonra NATO ve ABD’ye Suriye’nin Libya’ya benzemesine müsaade etmeyeceği uyarısında bulundu. Uçak gemisini yolladı, Tartus limanını hareketlendirdi ve iş başka bir noktaya evirildi. Sıranın İran’a geleceği endişesinin dünyada temel tartışma konularından biri haline gelmesi ve BM kararının vetosu, Esad yönetiminin elini rahatlattı.

Bundan sonraki süreçte Suriye yönetiminin Arap Ligi gözlemcilerini ülkesine kabul etmesine gelince, Ersoy’a göre bu, zaman kazanmaya dönük bir oyalama taktiğinden ibaret. Bu süreçte gözlemcileri aldatarak rejime yönelik daha mutedil açıklamalar yaptırmaya ve böylece rejim üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik çeşitli hileler hazırlanıp uygulandı.

Ersoy, Suriye rejimi açısından önemli olan iki devlet dışı aktörün tutumuna da değindi. Buna göre Hizbullah, Suriye yönetiminin yanında yer alarak çok ciddi bir prestij kaybına uğradı tarihinde ilk kez. Hamas’a gelince, örgütün Şam’da yaşayan siyasî lideri Halid Meşal, Esad’ın kendisinden istediği rejimi destek açıklamasını, bulundukları ülkenin içişlerine karışmama prensibi gereği hiçbir zaman yapmadı. Örgütün üst düzey yetkilileri röportajlarında, kayda alınmamak şartıyla, ülkede misafir olduklarını ve Şam’daki siyasî bürolarını taşımayı düşünmediklerini söyleseler de şu anda Hamas Ürdün’le birtakım görüşmeler yürütüyor.

Esad muhakkak devrilecek, ama Türkiye aleyhinde önemli birtakım adımlar atarak”

Türkiye-Suriye ilişkilerine gelince, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşmaslarının aralık ayında yürürlükten kaldırıldığını ve ikili ilişkilerin kopma noktasına geldiğini hatırlatan Ersoy, Suriye’nin kuzeyinde olan gelişmelerin Türkiye açısından çok önemli olduğunu belirtti ve son dönemde yaşananları anlattı: Çukurca’da düzenlenen terörist saldırının ardından Kazan Vadisi’ne düzenlenen operasyonlarda öldürülen PKK’nın Suriye kolu PYD’ye mensup teröristler için kuzey sınırında taziye çadırları kuruldu. Suriye devlet televizyonu Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonlarını “muhaliflere karşı operasyon” olarak duyurdu. Şam yönetimi Kürt yerel meclis seçimlerinin yapılmasına izin verdi. Bu süreçte PYD mensupları Kürtlerin rejim karşıtı gösterilere katılmasını önledi. Ayrıca PKK 3.000 kişiye silah dağıttı, bir televizyon kurdu ve Şam’da temsilcilik açtı... Ersoy’un Esad’ın muhakkak devrileceği, ancak Türkiye’nin aleyhinde önemli birtakım adımlar atmadan da görevi bırakmayacağı öngörüsü önemliydi. Öte yandan Ersoy, Suriyeli muhaliflerin Türkiye’den çok şeyler beklediklerini, ancak son dönemde hayal kırıklığına uğradıklarını da aktardı.

Ortadoğu’nun tüm halkları arasında bir vahdet problemi var”

Son olarak, soru-cevap faslında yöneltilen bir soruya Ersoy’un verdiği cevap, “Arap Baharı” ile birlikte bölgede yaşanan dönüşümün geleceğine de adeta ışık tutuyordu. Kötümser de olsa Ersoy’un bu önemli tespitini paylaşalım: “Ortadoğu’da şunu gördüm, bölge halkları o kadar birbirinden ayrışmış, o kadar bölünüp parçalanmış ki çok rahat birbirlerini öldürecek noktaya gelebiliyorlar. O yüzden de Allah en büyük nimetleri ve en güzel tarihi onlara bahşetmiş olsa da hiçbir zaman yüzleri gülmedi, gülmüyor. Irak dünyaya petrole satıyor; ama Kerkük, Bağdat perişan durumda, Ortadoğu’nun bütün şehirleri gibi. Bunun en temel nedeni halkların bütünleşememesi. Ortadoğu’nun tüm halkları arasında vahdet problemi var.”

 

Bilim ve Sanat Vakfı (Foundation for Sciences and Arts)

Küresel Araştırmalar Merkezi (Centre for Global Studies)

Adres: Vefa Cad., No: 41, 34134, Vefa/İstanbul
Tel: +90 212 528 22 22 / 801-802
Faks: +90 212 513 32 20
E-Posta: kam@bisav.org.tr    

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.