Tanzimat ve Edebiyat: Osmanlı İstanbulu’nda Modern Edebi Kültür

Fatih Altuğ, Mehmet Fatih Uslu

27 Eylül 2014
Değerlendirme:
Büşra Gülcan

Tanzimat ve Edebiyat Osmanlı İstanbul’unda Modern Edebi Kültür kitabıyla Fatih Altuğ ve Mehmet Fatih Uslu Kırkambar Kitap’ın konuklarıydı. Kitabın oluşum sürecine katkısı olan, çıkardıkları edebiyat-eleştiri dergisi Kritik’i aslında kitabın bir ön çalışması olarak gören Altuğ ve Uslu önce bu süreçten bahsettiler.

Altuğ ve Uslu’ya göre bu süreçte, Türk dili ve edebiyatının ulusal kimlik üzerine kurulu adlandırılışta sıfat olarak yer almasını okuyoruz. Ulusal kimlik üzerine kurulu adlandırılış dışında Türklük sıfatının 19.yy Tanzimat döneminde üretilen edebiyatın milli tasavvurlarının içine sığmadığını, bu tasavvurları aşan boyutları olduğunu görüyoruz. O zaman devşirilen edebiyata baktığımızda bir ulus devlet edebiyatına değil de, henüz Osmanlı topraklarında, ulus devletin gerçekleşmediği bir dönemde üretilmiş bir edebiyata bakıyoruz. Fatih Altuğ ve Mehmet Fatih Uslu, bu tespitten yola çıkarak ulus devletin milli edebiyatı olarak Tanzimat Edebiyatı değil de bir imparatorluğun edebiyatı olarak Tanzimat Edebiyatı nasıl olabilir sorusunu kendilerine sorduklarını söylediler ve derginin ikinci sayısında dosya konusu olarak “Bir imparatorluk edebiyatı olarak Tanzimat”ı ele aldıklarını eklediler.

Uslu, 19. yy tarihi çalışanların Osmanlıca, Arapça, Farsça ve Avrupa dilleri öğrenirken Rumca, Ermenice öğrenmediği noktasına dikkat çekti. Bu dillerle niye ilgilenilmiyor sorusu geç kalmış bir soru olarak hissediliyordu.  Aynı memleketin meselelerinden bahseden, aynı sokaklarda yürüyen, aynı politik süreçlerden geçen komşu insanlardan bahsediyoruz diyen Uslu ve Altuğ Kritik dergisinin ikinci sayısının bunun üzerine çok amatör şartlarda da olsa basıldığını ve baskısının tükendiğini vurgularlarken, öte yandan Kritik dergisinin ilham verdiği çalışmalar bakımından önemli olduğunun altını çizdiler. Bu alandaki çalışmalar devam ederken, doktora tezlerini verdikten sonra yeniden bu meseleye dönerek  bu çalışmaları daha da genişleten bir eser ortaya çıkarmaya çalıştıklarını belirttiler.

Bu süreç, kitabın çıktığı Türkiye İş Bankası Yayınları’nın hem o dönemin önemli eserlerini yeniden yayınlayan, hem de o döneme dair edebiyat araştırmalarını toparlayan bir kitap dizisine başlama kararı almasıyla kesişince dizinin ilk kitabı olarak derlemeye karar verdiklerini ifade ettiler.

Mehmet Fatih Uslu kitabın nasıl bir ihtiyaca binaen ortaya çıktığını bahsetti. Kritik dergisinde basılan ve kitabın da ilk makalesi olan Johann Strauss’un 2001 yılında “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kimler, Neleri Okurdu?” makalesinde belirttiği Osmanlı’daTanzimat döneminde ağırlıklı olarak İstanbul’da geçen farklı modern edebiyat maceralarına dikkat çeken Uslu,  İstanbul’un Osmanlı coğrafyasında pek çok milletin hatta bu coğrafyaya uzak olan milliyetlerin ve/veya Osmanlı’dan ayrılmış milliyetlerin de edebiyatının modernleşmesinin tecrübe edildiği bir yer olduğunun altını çizdi.

Fatih Altuğ ve Mehmet Fatih Uslu kitabın içeriğine dair önemli ayrıntılar da paylaştılar: Osmanlı’da Türkçe üretilmiş Arap harfli olmayan Grek ve Ermeni harfli metinlere dair makaleler gibi. Bir Arap’ın kurduğu matbaada Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ının basılması gibi o dönemdeki karşılaşmalara, ortaya çıkmış farklı yakınlaşmalara dair metinler de bulunuyor kitapta. Altuğ ve Uslu, bu çeşitlilik sayesinde on altı makaleden oluşan bir kitabın ortaya çıktığını ifade ettiler.

Altuş, kitap çalışmasına adım atarlarken temel motivasyonlardan birinin de odaklanılan kişiler olduğuna vurgu yaptı. Değişik imparatorlukların insanlarının, dinler arası da hareket edebilen, geçiş yapabilen deneyimlerine ve bunun edebiyattaki karşılıklarına dair metinler böylece oluşmuş oldu.

Altuğ ve Uslu Johann Strauss’un kurucu makale olarak yukarıda bahsi geçen makalesinden çok şey öğrendiklerinin, özelikle bu meselede ana bilgi ve olguların verildiği temel makale olduğunun altını çizdiler. İstanbul’un Ermenice, Bulgarca Arap harfli ilk Türkçe romanların basıldığı ve ilklerin ötesinde bu edebiyatların geliştiği, ortaya çıktığı bir yer olarak merkezi konumunun önemi vurgulandı. İstanbul’un yalnızca orada yerleşik olanların değil, orada sürgünde olanların fikirlerinin anavatanlarına etkisine dair yaklaşımlar var. İstanbul’un merkezciliğinin değişik edebiyatlar açısından merkezciliği aynı zamanda bunların birbiriyle etkileşimi, birinci odak noktası buydu. Bu etkileşim önemli ve kıymetli ortaklık alanı, imparatorluk edebiyatı fikri bakımından temel olduğu vurgulandı. Ancak bu durumun, bir yüceltmeden, bu topluluklar nasıl kardeşçe hep birlikte sorunsuz yaşıyordu demekten ibaret olmadığını vurgulayan Uslu ve Altuğ, bu tür eğilimler olduğu kadar tarihin de bize gösterdiği gibi topluluklar ve edebiyatlar arasındaki çatışmaların ve gerilimlerin de olduğunu söylediler. Günümüzdeki hayatımız bakımından kurucu olan gerilimlerin bu dönemde oluştuğunun altı çizilirken, buna paralel olarak kitabın bazı noktalarının bu gerilimlere dair olduğu vurgulandı. Hem çoğulluğu hem çatışmayı aynı anda düşünmek ve kavramaya çalışmanın önemini ve çalışmanın sonuçta bir ilk adım olduğunu, çalışmalara çok ihtiyaç olduğunu vurgulanan bir diğer noktaydı.

Üsküdar, Pera gibi çevrelerde yaşayan farklı din ve milletlerden, sürekli birbirlerinin alanlarına geçmiş insanların, edebiyat ve kültür alanında geçişkenliği çok olan maceralar yaşadıklarını anlatan Uslu ve Altuğ, o dilleri biz de iyi bilebilirsek ve o zamanın kahramanları gibi çok dilli olabilirsek Osmanlı coğrafyasındaki o söz ettiğimiz çatışma ve müzakereleri çok daha yakından görmemizin mümkün olacağını söylediler. Çeşitli çatışmaların, karşı karşıya gelmelerin hepsinin izler bıraktığını ifade eden Uslu, bu izler haritasına dair çok az şey bildiğimizi, bunun da araştırmacı için heyecan verici yeni şeyler söyleme imkanını ortaya çıkarttığını dile getirdi. Neden çok daha kozmopolit, heterojen bir edebiyat imkânını biz kaybettik, bu mümkündü ama neden olamadı sorularına işaret eden Uslu ve Altuğ kitabın akademik bağlamı kadar politik bağlamının da görmemizi gerektirecek bir nokta olduğunu ifade ediyorlar.

Tanzimat ve Edebiyat’ın çoğulculuğu çatışmalarıyla kavrarken diğer yandan bugünün siyasetine, Osmanlı’nın kaybedilmiş fırsatlarına, Türkiye’nin Osmanlı’dan miras aldığı krizler ve çözümlerine, 19.yy’a Osmanlı’nın kaybedilmiş zamanına, öznesine yönelmemize fırısat oluşturma ve benzer çalışmalarla aslında şimdinin tarihini yapmaya, şimdinin sorunlarına ve meselelerine dair bir şey söylemeye hizmet etme imkanı üzerinde de duran yazarlar, “Belki de tarihi yeniden yazmamızı gerektirecek şeyler bulmamız mümkün,” diyerek Tanzimat ve Edebiyat buna ilham olabilirse değerli olacak diye eklediler.

خيار المحررين

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


تابعنا

الاشتراك في النشرة الإخبارية لدينا لتلقي الأخبار والتحديثات.