Klasik Türk Edebiyatında Takriz

Nagihan Gür

22 Kasım 2014
Değerlendirme:
Zehra Fidan

Bilim ve Sanat Vakfı, Sanat Araştırmaları Merkezi bünyesinde gerçekleştirilen Kırkambar Tez-Makale Sunumları etkinliğinin Kasım ayı konuğu, “Klasik Türk Edebiyatında Takriz” konulu doktora teziyle Nagihan Gür idi. Yazılan bir eserin sanat camiasına takdiminde ve bu camia içerisinde kabul görmesinde oldukça önem taşıyan takrizlerin Osmanlı edebî geleneğindeki yeri ve önemi üzerine bir sohbet gerçekleştirildi.

Yenipazarlı Vâlî’nin Hüsn ü Dil’inde karşılaştığı takrizler üzerine bu konuyu araştırmaya başladığını, “Klasik edebiyatta takriz yok mudur?”  sorusuyla araştırmalarının şekillendiğini belirten Gür, çalışmasında 16. yy ile 20. yy arasında 72 farklı eserden derlediği 200’e yakın Türkçe takriz metni üzerinde çalışıp farklı yüzyıllardan takrizleri karşılaştırarak birtakım tespitlere ulaşmaya çalışmıştır.

Takriz; Arap edebiyatında şerh ve haşiyelerdeki eser ve şairi tanıtıcı nitelikteki çıkarımlardan oluşmuş, övücü olduğu gibi tenkit özelliği de taşıyan metinlerdir. Fars edebiyatında Kelile ve Dimne önsözü, takriz niteliğinde ilk örnek olarak kabul edilmektedir. Türk edebiyatında ise yapılan araştırmalar sonucunda, övücü nitelikteki takdim geleneğinin baştan beri mevcut olduğu ve 16. yy itibariyle takriz ismiyle övücü takdim yazılarının kaleme alındığı anlaşılmıştır. Çoğunluğu manzum ya da manzum-mensur olarak yazılan takrizin  mensur olanları da mevcuttur. Tarihlere ve methiyelere yakınlığıyla bilinen takriz, en çok mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır. Genellikle kendisine takriz yazılan eserin başında ve sonunda yer almasının yanı sıra eserin içinde yer alanlarının da bulunması takrizleri, eserin her yerinde aramak gerektiğini söylemektedir.

Yazılan takrizlerin edebî ve stetik değerlerinin bulunması ve zaman zaman kendisine takriz yazılan kişinin eserinde değil de takriz yazan kişinin eserinde -en yakın nazım şeklinin içerisinde- yer alması, takrizin bir tür olup olmayacağını düşünmemize yol açmaktadır. Ayrıca müstakil şekilde düzenlenmiş takriz mecmuaları da Osmanlı döneminde takrizin insanların ilgilendiği ve dolaşımdaki bir tür olabileceği düşüncesine sebep olmuştur.

Çoğunlukla mesnevi ve divanlara yazılmakla birlikte tezkire, sözlük, manzume, şerh, belagat kitabı, tarih, roman gibi çeşitli eserlere de yazılan  takrizler  mevcuttur.

Yazılış sebepleri incelendiğinde; takrizlerin çoğunlukla arz-talep ilişkisi içerisinde,  dostluk, akrabalık ilişkilerinde hatır-gönül gözetilerek ortaya çıktığı ya da şairin sanatını ortaya koymak suretiyle kendini gösterdiği bir yazım türü biçiminde algılandığı anlaşılmaktadır.

Tezkirelerde şairlerin edebî kişilikleri değerlendirilirken metin alıntıları yapılırken takrizlerden de alıntı yapılması ve kişilerin eserleri sayılırken takrizlerinden de bahsedilmesi o dönemlerde takrizlerin başlı başına bir eser olarak dikkate alındığını göstermektedir. Şairlerin birbirleriyle ilişkilerine ve hayatlarına tanıklık edebileceğimiz bilgiler içermesi bakımından takrizler, belge-şiir niteliği taşımaktadır.

Sonuç olarak anlaşılıyor ki Osmanlı’da sosyal hayatta ve edebi mahfillerde işlevi olan bir takriz geleneği var ve takrizler bir yazım pratiği olarak kullanılıyor. Ancak edebî gelenekte en yakın olduğu tür içerisinde tasnif ediliyor. Bu yüzden tarih ve methiyelerle karışmakta ya da birlikte değerlendirilmekteler. Bu durum “Bir divandaki kişiye yönelik övücü nitelikte yazılmış bir kaside acaba takriz olabilir mi?” sorusunu akla getirmektedir. Böylece, takrizlerin de bir tür olarak edebî türler içerisinde yer almasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Edebiyat tarihi ve tarih yazımında tarih anlatımlarını bütünleyici bir işlevde, meclis kültürü, Osmanlı sosyo-kültürel hayatı, bu hayatın edebî gelenekteki temsili olarak, eser üretiminin süreklilik kazanmasında, kitap piyasasının nabzını tutmada takrizler önemli bir rol üstlenmektedir.

Hazırladığı doktora teziyle Osmanlı edebiyatında işlevsel bir tür olarak takriz geleneğinin varlığını tespit eden Nagihan Gür, bir takriz külliyatı oluşturulması, Osmanlı takriz geleneğinin ortaya çıkarılarak bu geleneğin sınırlarının belirlenmesi ihtiyacını dile getirmektedir.

EDITOR'S CHOICE

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


FOLLOW US

Add your e-mail address here to be informed about our programs (seminars, symposiums, panels, etc.).