Yitirilen Bir Hazine: Sahaflarımız ve Sahaflık (2)

İbrahim Yılmaz

TAMSohbet
 
6 Ağustos 2005
Değerlendirme: Reyhan Sarıkaya
 
Her yaşantının bir hikâyesi olduğu gibi, her mesleğin de bir başlangıç hikâyesi vardır şüphesiz. Akrep ve yelkovan arasında durmaksızın değişen açı, bir hayat serüveni olup çıkar karşımıza… Türkiye Araştırmaları Merkezince “Yitirilen bir Hazine: Sahaflarımız ve Sahaflık” adı altında gerçekleştirilen toplantının ikinci konuğu, bu kadim mesleğin son temsilcilerinden biri olan İbrahim Yılmaz’dı. Yılmaz, bu mesleğe giriş serüvenini şöyle özetledi:
 
Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Gelişim Yayınevi’nde Büyük Lauresse sözlüğünün yayın ekibinde çalıştığı yıllardır. Bir arkadaşının, kendisinden Oktay Rıfat’ın bir kitabını izinsizce almak istemesine çok kızan İbrahim Yılmaz, kitaplarının ve kitapların üzerine daha bir dikkatle eğilmeye başlar ve koleksiyonculuğa da başlamış olur bir anlamda. Kitapla ilgili hiçbir haberi gözden kaçırmayan Yılmaz, Cumhuriyet gazetesinde Beyoğlu’nda yeni bir sahaf açıldığına dair bir yazı okur ve hemen orayı ziyaret eder. Her hafta müdavimidir artık. Ancak fiyatların fahişliği istediği kitapları almasına engel olur. Yedinci ya da sekizinci ziyaretlerinin birinde, sahibinin borçlarından dolayı kitapların haczedileceğini öğrenir ve haczi kaldırmaya yetecek parayı ödeyerek kitabevine ortak olur. Onun ifadesiyle “Bir dükkân kurtarmıştır ve başına kalmıştır”. Bir, bir buçuk yıl kadar ortağıyla birlikte burayı işlettikten sonra kendi kitabevini açar. Mantıku’t-tayr adlı eserdeki “Simurg” hikâyesi ona ilham kaynağı olur ve kitabevine bu ismi verir. Ona göre hayatın ve icra etmeye çalıştığı mesleğin gayesi, bu otuz kuş gibi, aradığını bulma yolunda bütün çabayı sarf etmekten ibarettir.
 
Sahaflık, geçmişte edindiğimiz bilgilerden çok farklı bir disiplin ve eğitim alanıdır. Bu mesleği icra ettikçe, erbabından ve müşterileriyle olan diyaloglardan incelikleri öğrenilir. Yani karşılıklı etkileşimden elde ettiğiniz bilgi, sizi sahaf kılan özelliktir. Sahaflıkta müşteriyle olan diyaloğun önemine dikkat çeken Yılmaz, “Müşterileriniz sizi ne kadar sahaf sayıyorsa siz o kadar sahafsınızdır ve sonuçta allâme-i cihan dahi olsanız karşınızdakinin sizi nasıl gördüğü önemlidir” der. Sahaflıkta bu bilgilenme süreci çok önemlidir. Mesela bir Muallim Cevdet ya da İbn Kemal’i çok yakından tanıma şansına sahip olursunuz. Yeni yeni kavramlar öğrenirsiniz. “Sâlnâme” geleneğini Mekke Sâlnâmesi adlı eserden, sahaflık bilgisinin yüzde seksenini ise, gelip giden müşterilerden öğrendiğini çekinmeden söyler İbrahim Yılmaz.
 
Yine ona göre gerçek sahaf, bir kitabın kâğıdından, onun XVI. ya da XVII. yüzyıla ait bir kitap olup olmadığını çıkarır. Bu ölçüde bir sahaflığın son temsilcisi ise Yılmaz’a göre, İbrahim Manav’dır. Yazma kitapların sahaflardan antikacılara kayışından dem vuran Yılmaz, sahafların ders kitabı ya da turistik eşya satan yerlere dönüştüğünü esefle dile getirdi.
 
Kaçınılmaz ticarî bir iş olarak gördüğü müzayedeciliğin tarihçesine ve mantığına da değinen Yılmaz’a göre, nadir yada antika nüshalar için müzayede yapmak zorunlu bir iştir. Ancak gerçek sahaf, daha az fiyat vermiş de olsa eseri müşterisine satmayı tercih etmelidir. Müzayedecilik ise Türkiye’ye bir çok alanda milât kabul edebileceğimiz seksen sonrasında gelmiştir. O yıllarda tek çarşı halinde olan sahaflara bir kamyon kitap gelir ve değerli-değersiz şeklinde kabaca ayrıldıktan sonra beş on sahaf tarafından satın alınıp, geliri sahaflar çarşısı derneğine bırakılır. Bu şekilde sahafların kendi bünyeleri içinde başlayan müzayede geleneği, Pera’nın öncülüğünde daha ileri boyutlara taşınacaktır. Yılmaz’a göre, müzayedecilik bugün geldiği yer itibariyle müşterileri kıran bir etkinliktir ve farklı bir pazarlama-ticaret ruhu gerektirdiğinden Türkiye’de henüz gelenek halini alamamıştır. Türkiye’de sahaflığı modernleştiren, sahaflığa Türkoloji boyutunu kazandıran ve Türkiye’de üretilen ciddî kitapları ilk kataloglayansa Elit Kitabevi’dir.
 
Ortalama yirmi üç dükkânı barındıran Sahaflar Çarşısı’nda bugün sahaf diyebileceğimiz iki üç yer kalmıştır. Yüz senelik tarihi olan bir çarşının bugünkü pozisyonunu, Beyoğlu ya da Kadıköy’de kitapçıların açılmasıyla açıklayamayız. Türkiye’de kitap yakmayı düşünen bir sahafın varlığı, sahaflığı gelecek kuşaklara aktarma hususunda bizi ümitsizliğe sevk etse de, Yılmaz’ın deyimiyle, şemsiye bir gün tersine dönecektir.
 
Konuğumuz son olarak, “Gençliğinde küçük sıkıntıları içine sığdırabilen biri, olgunlaştığında bütün dünyayı içine alabilir” derken yirmi yıldır icra ettiği mesleğin misyonunu da dile getirmiş oldu.

EDITOR'S CHOICE

SEMINARS

As the most traditonal activity of BISAV, the courses take place in every fall and spring of a year.

MORE INFO


FOLLOW US

Add your e-mail address here to be informed about our programs (seminars, symposiums, panels, etc.).